AHMET İNSEL
Politika /
14/10/2014
Bugün fren sistemi
felç olmuş AKP devletine karşı en etkili tepki, siyasal, kültürel ve iktisadi
alanlarda yürütülecek ve her türlü şiddeti bütünüyle dışlayan sivil
itaatsizlik
eylemleridir.
Çocukluğumda
İstanbul’da yokuş başlarında şöyle bir levha yer alırdı: “İETT şoförü, yokuşu
2. vitesle in!” Benzinden tasarruf etmek için, yokuşta motoru boşa alıp,
frenle inmeye
çalışırken freni boşalıp, yokuş sonundaki eve, dükkana giren araba, kamyon
haberleri sık çıkardı gazetelerde. Motor freninin önemini o vesileyle
duymuştum.
Bugün Türkiye’de
devlet yönetimi yokuş aşağı giderken motor freni çalışmayan bir vasıta
görünümünde. İki ay önce cumhurbaşkanı seçilen ama oturduğu makamı
'cumhurbaşbakanlığı'na
dönüştüren zat, devlet yönetiminin fren düzenini dağıtmış durumda. Artık her
hafta yapamadığı grup toplantısı konuşmalarını, kah bir
üniversitenin
akademik yılı açılışını, kah bir kentteki ticaret odasının ya da bir derneğin
toplantısını bahane ederek, yapıyor. 'Cumhurbaşbakanı' olduğu için,
yürütmenin atacağı
adımı, yasamanın alacağı kararları ilan ediyor. Tam sorumsuz ve tam yetkili bir
konumda, son derece gergin olan Türkiye iç siyasetinde
gerginliğin
üzerine körükle gidiyor.
'Cumhurbaşbakanı'
sürekli gaza
bastığı için motor freni çalışmayan, onu gören hükümetin başının, bakanların ve
parti yöneticilerinin de başkandan geri kalmamak
için fren
pedalının varlığını unuttukları bir el yükseltme yarışı izliyoruz. Geçtiğimiz
hafta arabanın duvara toslayacağını görenler, iş iyice çığırından çıkmadan el
frenine asıldılar.
El freni İmralı’daydı. Yokuş aşağı giden vasıta el freniyle ne kadar
durdurulabilirse, Öcalan’ın yolladığı mesaj o kadar durdurabildi şiddet
sarmalını.
Araba devrilebilirdi
de. 'Cumhurbaşbakanı'nın, hükümetin başının ve başkana yaranma yarışı dışında
gözleri bir şey görmeyen parti yöneticileri ve yandaşlarının
ortalığı kaplayan
kesif balata yanığı kokusunu duyduklarını ümit ederiz.
AKP devletinin
sarıldığı el freninin daha kaç kez işe yarayacağını kestirmek zor. Bunun eskisi
kadar da etkili olmadığını Kürt illerini yakından izleyenler aktarıyorlar.
Çünkü sadece AKP
devletinin değil, Kürt siyasal hareketinin de frenleri laçkalaşmaya başlıyor.
Bunda çözüm sürecinin yarattığı büyük beklentilere karşılık atılan
somut adımların
küçüklüğü ve hep ileri bir tarihe ertelenmeleri kadar, AKP devletinin Kürt
sorununun çözümünü kendi tanımladığı son derece dar sınırlara
hapsetmekte ısrar
etmesinin rolü büyük.
Büyük ama tek
değil. PKK oluşumunun ve onun etki alanındaki Kürt siyasal hareketinin siyasal
eylemle şiddet eylemi arasında aşılmaz bir sınır çekmemesi veya
çekememesi de
burada önemli bir etken. Kobani’deki direnişle dayanışma eylemlerinin birçok
yerde bir şiddet ve vahşet nöbetine dönüşmesinde sorumluluğu
sadece güvenlik
güçlerinin provokasyonuna, İslamcı Kürt oluşumların tepkilerine ve aşırı
milliyetçi gruplara atfetmenin AKP devletinin her taşın altında terörist
görmesinden özünde
farkı yoktur. Kürt siyasal hareketi sokağa çağırdığı kişilerin eylemlerini
denetleyemeyerek kendisinin de frenlerinin artık tutmadığını gösterdi.
Ya da denetlemek
istemeyerek, yer yer bunları kışkırtarak, yokuş aşağı gaza basmaktan çekinmeyeceği tehdidini
savurdu. PKK’nın yakın zamana kadar sadece silahlı
mücadele yürüten
değil, terör eylemlerine de başvurmaktan çekinmeyen bir örgüt olduğu gerçeği
yeniden karşımıza çıktı. Bingöl’deki saldırıyla eş zamanlı olarak
TAK’ın yeniden
gündeme gelmesi, insanların IŞİD’li olduğu şüphesinin linç edilmeleri için yeterli
neden olduğu gözü dönmüş vahşet, bir öfke nöbeti olarak sadece
izah edilemeyecek,
vandalizm kelimesinin tam olarak tanımladığı yıkma, yakma ve yağmalama
eylemleri, Kürt siyasal hareketinin de karanlık yüzüyle bir kez daha
yüzleşme gereği
yaratıyor. Şiddet yöntemleri ve tehdidiyle siyaset yapma refleksinin nasıl
hızla su yüzüne çıkabildiğini gösteriyor. Burada da müzakere yoluyla
siyasal çözümü
mümkün kılacak fren mekanizmalarının boşalmasının her an mümkün olduğunu
görüyoruz. Burası Ortadoğu, burası Şark, siyasetle şiddet etle kemik
gibidir, mağdurun
şiddeti meşrudur, vs. deniyorsa eğer ,
o zaman devletin şiddetine karşı söylenecek söz de biter.
'Cumhurbaşbakanı'ndan
aşağıya doğru dökülen söylemde şiddet sarmalının eylemde şiddete bir tepki
olarak dönüşmesini tespit etmek, bu tepkinin de onu yaratan
etki kadar sorunlu
olduğunu gözardı etmeye yol açamaz. Bugün fren sistemi felç olmuş AKP devletine
karşı en etkili tepki, siyasal, kültürel ve iktisadi alanlarda
yürütülecek ve her
türlü şiddeti bütünüyle dışlayan sivil itaatsizlik eylemleridir. Kürt siyasal
hareketinin devlet şiddetini izole ederek, AKP devletinin sözde ve
eylemde şiddetini
bir boş gösterene dönüşmesini sağlayarak alacağı yolla, kendisinden kaynaklanan
şiddet yöntemleriyle kat edeceği mesafe arasında büyük bir
uçurum var. Başta
Selahattin Demirtaş olmak üzere, HDP yöneticilerinin büyük bölümünün bunun
bilincinde olmaya devam ettiğini görebiliyoruz. Kendilerine
yönelik hakaret ve
provokasyonların etkisinde kalmamayı başarabileceklerini temenni ederiz.
Aklı selim sahibi
herkes bilir ki yokuş aşağı giden freni patlamış ve vitesi boşa alınmış
arabanın önünde durulmaz, kenara çekilir ve arabanın toslayacağı duvarın
arkasındakiler
uyarılır.
