Saturday, May 21, 2016

Türk Tipi Faşizmin Yolu Açıldı


TARIK ZİYA EKİNCİ

Artık hiç kimse kendisini hukuk güvencesi altında hissedemez. Bu vahim gidişi önlemenin tek yolu, aklıselim sahibi yurttaşların ülkeyi kurtarmak için bir demokrasi cephesi kurmaları ve faşizme karşı mücadele etmeleridir.

Dün, hukukun evrensel kuralı olan makbline şamil (geriyi doğru işlemez) kanun çıkarılamaz hükmü yok sayılarak bir anayasa değişikliği yapıldı. Bu değişikliğin vahim sonuçları var:
 1- Türkiye'de hukuk devleti tümden yok edilmiş, keyfi bir hukuksuzluk dönemi başlamıştır. Artık hiç kimse kendisini hukuk güvencesi altında hissedemez. Sayın Erdoğan'ın sözünü ettiği "Yeni Türkiye" hukuksuzluk, kuralsızlık ve keyfiliğin hüküm sürdüğü bir Türkiye olacak.
2- AKP yöneticilerinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sıkça kullandıklarımilli irade kavramı ayaklar alınmış, yok sayılmıştır.
3- Evrensel hukuka aykırı olan bu değişiklik anayasanın temel felsefesine de aykırı olduğu halde iptali için dava açmanın yolu kapalıdır. Çünkü anayasa değişiklikleri yalnız şekil bakımından denetlenebilir. Özü aleyhine aykırılık davası açılamaz. Kaldı ki, dava açmayı sağlayacak çoğunluğu bulmak da olanaklı görünmüyor.
4- Anayasada yapılan değişikliğin bütün parlamenterlerin dokunulmazlığını geçici olarak askıya aldığı iddiası büyük bir yalandır. Amaç sadeceKürt milletvekillerini meclisten çıkarmak ve tutuklatmaktır. Diğer partilerden vekiller hakkında hiçbir işlem yapılmayacak. Ya da göstermelik olarak 1-2'sinin ifadesi alınacak. Ama Kürt milletvekilleri için sürek avı başlatılacak ve sürüklenerek zorla cezaevlerine taşınacaklar.
5-Kürt milletvekilleri meclisten çıkarıldıktan ve HDP işlevsizleştirildikten sonra yapılacak erken bir seçimle AKP anayasayı değiştirmek suretiyle çoğunluğu elde etmeyi ummakta ve başkanlık rejimini ihdas etmeyi planlamakta...
6- Kurulması düşünülen "Türkite Tipi Başkanlık" sistemiyle ülkede tek kişinin hakim olduğu kanlı faşist bir dikte dönemine geçilecek.
7-Bu vahim gidişi önlemenin tek yolu, aklıselim sahibi yurttaşların ülkeyi kurtarmak için bir demokrasi cephesi kurmaları ve faşizme karşı mücadele etmeleridir. (TZE/ÇT)
* Fotoğraf: Hakan Burak Altunöz - AA / Trabzon




Tarık Ziya Ekinci

18 Şubat 1926’da Lice’de doğdu. İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1965’te Türkiye İşçi Partisi’nden Diyarbakır milletvekili seçildi. 12 Mart’ta Diyarbakır Sıkıyönetim Cezaevi’nde “Kürtçülük” propagandası yaptığı iddiasıyla TCK’nin 142/1 maddesinden üç yıla mahkûm oldu ve iki yıl tutuklu kaldı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra da beş kez tutuklandı. 1982-1989 döneminde Paris’te kaldı. Kürt sorunuyla meşguliyetini, düşünmeyi ve yazmayı hep sürdürdü. Kitapları: Doğu Dramı (1966), Devlet ve Ben (1995), Faili Meçhul Bir Cinayet (1994), Vatandaşlık Açısından Kürt Sorunu ve Bir Çözüm Önerisi (1997), Demokrasi, Çokkültürlülük ve Bir Yargısal Serüven (1999), Avrupa Birliği’nde Azınlıkların Korunması Sorunu Türkiye ve Kürtler (2001), Sol Siyaset Sorunları Türkiye İşçi Partisi ve Kürt Aydınlanması (2004), Millet, Milliyetçilik, Devlet ve Anayasa Sorunları (2004), Türkiye’de Demokrasi ve İnsan Hakları Sorunları (2004), Türkiye’nin Kürt Siyasetine Eleştirel Yaklaşımlar (2004), Türkiye’nin Çağdaşlaşması ve Kürtler (2006), Lice'den Paris'e Anılarım (2011).


Saturday, May 14, 2016

Ruslar Kürtlere yardım ediyor mu? Fehim Taştekin



Rusya’nın Suriye’nin kuzeyinde Rojava’nın silahlı gücü Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) cephane ve koordinasyon desteği verdiğine dair haberler üzerine Kürtler üzerinden Amerikan-Rus rekabeti yeniden gündeme geldi.

Kürt kaynaklara göre ABD Başkanı Barack Obama’nın sözünü ettiği 250 ilave askeri danışmandan 150’si 27 Nisan’da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinden Rojava’ya geçiş yaptı. Amerikalılar için Rimelan’daki askeri üsten sonra Kobani’de yapılan mini üs de neredeyse kullanıma hazır. Peki, Amerikalıların bu adımlarına karşı Ruslar ne yapıyor?
Rus desteği ile ilgili son olarak Wall Street Journal Rusya’nın Kürtlerle birlikte savaşmaları için Afrin’e asker gönderdiğini yazdı. Gazeteye göre Esad yönetiminin davetiyle Suriye’de bulunan Rusya, bazı Kürt gruplarıyla silah, mühimmat ve petrol anlaşmaları sayesinde bölgedeki varlığını korumayı amaçlıyor. Pentagon yetkilileri de Rus desteğinin Afrin’deki Kürtlere odaklandığını belirtiyor. Gazete Rus lider Vladimir Putin’in iki hafta önce Rus askerlerinin Halep’te Kürtlerle birlikte savaştığını söylediğini de kaydetti.
Ancak Al-Monitor’un ulaştığı Rojavalı kaynaklar Rusya’nın geçmişte katkı sunduğunu inkar etmezken son zamanlarda Afrin’e mühimmat ya da asker gönderilmediği haberlerini teyit etmekten kaçındı.
Al-Monitor’un sorularını yanıtlayan Afrin’deki YPG Basın Sözcüsü Mihemed Ala “Rusya Afrin’e herhangi bir şekilde asker göndermedi. Aynı şekilde bize askeri mühimmat da temin edilmedi. Tel Fırat’ta tekfirci örgütlerin düzenlediği son saldırılar sırasında da herhangi bir bölgesel ya da uluslararası tarafın yardımını görmedik. Bununla Rusya’yı ve Suriye rejimini kast ediyorum. Suriye ordusu bizimle Kamışlı ve Haseke’de savaşırken rejimin Afrin’de bize yardım etmesi sizce mantıklı mı? Daha önce de herhangi bir cephane yardımı almadık” dedi.
Al-Monitor’un edindiği bilgiye göre geçen hafta Cenevre’de Rus yetkililerle görüşen Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanı Salih Müslim “Rusya sürekli olarak YPG’ye destek vereceğini söylüyor ama bugüne kadar bu söz yerine getirilmedi” diye sitem etti.
Suriyeli bazı Kürt kaynaklar ise ABD ile geliştirilen ilişkilerin selameti açısından Rus yardımı söz konusu olsa bile Kürt yetkililerin bunu açıklamayacağına dikkat çekti.
Rusya’nın herkesçe malum olan desteği Rojava yönetimine Moskova’da temsilcilik açma imkanı vermiş olması. Sahada da saklanması mümkün olmayan katkılar söz konusu.
Afrin’e mühimmat atılsın ya da atılmasın sahadaki fiili durum Rusların hava bombardımanlarıyla Kürtlerin önünü açtığı ya da Kürtler etrafındaki baskıların azalmasına yardımcı olduğunu gösteriyor.
Her şeyden önce Rusya’nın 30 Eylül 2015’ten itibaren Suriye ordusunun yanında savaşa girmesi Afrin ve Halep’te kuşatma altındaki Kürtlerin savunma hatlarını genişletmesine imkan verdi. Kürt kaynakların verdiği bilgilere göre geçen şubatta YPG ile Ceyş El Suvvar Afrin’in doğusunda Mennig (Menag) Hava Üssü’nü ele geçirirken Rus uçakları Ahrar El Şam ve müttefiklerinin mevzilerini vurdu. Yine şubatta Rus ordusunun Halep’in kuzeyindeki bölgelere yönelik bombardımanından kaçan Nusra ve müttefiklerinden boşalan Aklamiye ve Deyr Cemal gibi yerlere YPG’nin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yerleşti. Tel Rıfat’ın SDG tarafından ele geçirilmesinde Rus bombardımanının katkısı inkâr edilmiyor.
SDG’yi Mare’ye kadar götüren bu gelişmelerden önce 2-3 Şubat’ta Suriye ordusu Afrin’in bitişiğinde, muhalif grupların üç yıldır kuşatma altında tuttuğu Şii beldeleri Zehra ve Nubul’a doğudan batıya doğru koridor açmıştı. YPG de batıdan doğuya doğru harekete geçerek bölgedeki bazı Kürt köylerinde kontrolü sağlamıştı. Afrin’e Rus yardımının tam da bu operasyondan önce geldiği söyleniyor.
Rojava yönetimiyle insani yardım konularında çalışan bir kaynak, Al-Monitor’a “Son durumu bilmiyorum ama Zehra ve Nubul operasyonundan önce Ruslar Afrin’e silah bıraktı. Ruslar Şeyh Maksut’da da Rusya’nın beş ton cephane bıraktığını açıklamıştı. Bana göre bu açıklama da doğru. Kuşkusuz Cezire, Halep ve Afrin dahil bütün cephe hatlarında YPG ve Rus güçleri arasında bir nevi koordinasyon söz konusu. Tedmur’da öldürülen Rus askerin cesedinin YPG tarafından kurtarılması da bunun göstergesi. Onlarca cephede savaş sürerken bu türden bir koordinasyonun olmaması düşünülemez” ifadelerini kullandı. YPG, İD tarafından Palmira yakınlarında öldürülen ‘Rus Rambo’ lakaplı Alexander Prokhorenko’nun cesedini Rusya’nın talebi üzerine alıp Ruslara teslim etmişti.
Rusların Afrin’e mühimmat attığına dair istihbarat bilgileri Türkiye’de de 27 Ocak’taki Milli Güvenlik Kurulu toplantısında değerlendirilmişti. Toplantıdan sızdırılan bilgilere göre ocak ayı içerisinde Rusya ve İran yedi-sekiz indirme harekâtıyla Afrin’e yığınak yaptı. İddiaya göre bu yığınağın amacı Türkiye’nin Fırat’ın batısına geçmesin diye çizdiği kırmızı çizgiye karşın Kürtlerin Afrin’den Cerablus’a ilerlemesini mümkün kılmaktı.
Son üç ayda Kürtlerin Batı-Körfez ittifakının oyun kurduğu bölgede kontrol alanını biraz genişletmesine paralel olarak karşı hamleler de geldi. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar destekli koalisyonun Halep’in Şeyh Maksut mahallesi ile Afrin’e yönelik saldırıları şubattan beri hız kesmedi. Kürtleri kuşatan cephe hattının ısınması özellikle Cenevre süreci çerçevesinde varılan ‘düşmanlıkların dondurulması’ mutabakatına denk geldi. Saldırılarda şu gruplar yer alıyor: Nusra Cephesi, Ahrar El Şam, Nureddin Zengi Tugayı, Sultan Murat Tugayı, Şam Cephesi, Fatih Sultan Mehmet Tugayı, Festakim Kema Umirte Tugayı, Liva 13, El Fevc El Ula, 116. Fırka ve Ebu Amara Tugayı.
Rusya ise Şeyh Maksut’u kuşatan grupların mevzilerini bombalayarak Kürtleri rahatlattı. Zaten bu gerçeği Kürt yetkililer de inkar etmiyor.
Şam kaynaklı haberlerde Suriye yönetiminin de Kürtlere yardım ettiğine dair iddialar eksik olmazken, bu karmaşada ordu 23 Nisan’da anlaşılmaz bir şekilde Şeyh Maksut’u vurdu. Kürt kaynaklara göre ordu ya yanlışlıkla ya da Kamışlı’da Asayiş ile Ulusal Savunma Güçleri (NDF) arasında çıkan çatışmaya misilleme olarak Halep’teki Kürt bölgesini bombaladı.
Şeyh Maksut ve Afrin çevresinde baskının artmasının nedenlerinden biri de Kürtlerin bölgede bir koridor açma niyeti. Nasıl ki Suriye ordusunun Halep’in kuzeyine çıkması dengeleri değiştirme potansiyeli taşıyorsa, Kürtlerin ilerlemesi de Türk-Suud-Katar eksenli grupların alarma geçmesine neden oluyor. Kobani’yi Afrin’e bağlayacak bir koridor açma hayalini Türkiye’nin kırmızı çizgileri nedeniyle gerçeğe dönüştüremeyen Kürtler benzer şekilde Tel Rıfat taraflarından Şeyh Maksut (Halep) ile Afrin arasında bir güvenlik güzergâhı oluşturmak istiyor. Böylesi bir koridor Halep’teki muhalif cephenin İdlib hattından yani Türkiye’nin Hatay sınırından beslenmesini önleyebilir. Bu da ‘devrim’ projesinin tamamen çöküşe geçeceği anlamına geliyor. O yüzden Şam yönetimi bölgedeki Kürt direnişini şimdilik kendi namına bir kazanç olarak görme eğiliminde. Şam’ın refleksine koşut olarak Rusya da Suriye ordusuna karşı cephe açmadığı sürece Batı-Körfez destekli gruplardan boşalan yerlere YPG ve müttefiklerinin girmesini sorun etmiyor.
Ne var ki koridor planı Nusra ve müttefiklerinin karşı saldırıları nedeniyle gecikiyor. İki taraf arasında Tel Rıfat’a bağlı Ayn Dakna'da çıkan son çatışmada SDG 11, Nusra ve müttefikleri 60-80 kayıp verdi. (Öldürülen kişilerden 50 kadarının cesedinin bir TIR üzerinde Afrin’e getirilip teşhir edilmesi tepki çekti.)
Özetle, Suriye’de eşine az rastlanır bir cephe düzeni var. Bu da gerek savaşan tarafların gerekse krize bir şekilde müdahil olan düş güçlerin oyun planlarını basitçe resmetmeyi zorlaştırıyor. En basitinden Amerikan kanadında Pentagon, Kobani, Kamışlı ve Haseke’den Fırat hattına doğru İslam Devleti’ni (İD) hedef alan operasyonlarda Kürtlere destek verirken, ülkenin kuzeybatısında CIA’in eğitip donattığı bazı gruplar selefi gruplarla birlikte Kürtlere saldırıyor. Rusya da YGP ve PYD’ye uzattığı elin Kürtleri Şam’a yaklaştırmasını umuyor. ABD’nin beklentisi ise tam tersi. Kürtlerin oyun planı bir yerde ABD ve müttefiklerini, başka bir yerde Rusya ve Suriye’yi, birçok yerde de diğer asi güçleri kapsıyor.


Read more: http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2016/05/turkey-russia-syria-kurds-cooperate-russians.html#ixzz48hOxVAM9