Sıdkı Zilan
Evvela, herkesin
kendini ifade etme hakkı vardır ve buna Öcalan da dâhildir. Lakin Kürtlerin de
bu konu üzerinde konuşma ve tahlil yapma hakkı vardır. İkinci açılım süreci ve
Öcalan’ı anlamak için asgari bazı bilgilere ihtiyaç vardır. Bu da PKK ve
Öcalan’ı fikren, amelen tanımakla mümkündür.
Kürdistan davası
gibi haklı bir meselede başarısız olmak için bazı ciddi yanlışları yapmak
gerekir ki, PKK ve Öcalan bidayetinden beri bunu yapıyor. Eğer siz, Kürdistan halkının güçlü
birlikteliğini istemiyorsanız; bu halkın tarihi, kültürel, dini ve milli
değerleri arasında seçici davranmak, bazı değerleri sahiplenirken, bazılarını
da baskılamak veya dışlamak durumundasınız. PKK bunu bidayetinden beri yaptı ve
bu durum bize pahalıya mal oldu.
İkincisi, eğer siz, karşısında
konumlandığınız Türkiye devletine karşı güçlenmek istiyorsanız, dünyada dostlar
kazanmalı, Türkiye’nin müttefikleri ve dostlarını ondan koparmalı veya baskı
aracı olarak ona karşı kullanmalısınız. Türkiye NATO üyesi ve dolayısıyla AB,
ABD ve İsrail’in de dostudur. Haliyle PKK’nin ABD karşıtlığı bidayetinden beri
Kürdistan’ın maslahatına değil, aleyhine sonuç vermiştir. Bilmeliyiz ki Lozan’ı
tanımayan devletlerin başında ABD gelmektedir ve bu durum göz ardı edilebilecek
bir şey değildir.
Üçüncüsü;
Kürdistani ve milli bir hareket, dünya ile uyum içerisinde, ülke dışında askeri
ve şiddet eylemlerini yapmaz. PKK’nin yıllarca Avrupa ülkelerinde sergilediği
şiddet eylemleri ve Türkiye metropollerindeki gerçekleştirdiği eylemler, onun
AB ve ABD nezdinde ‘terörist örgüt’ kategorisine alınmasına sebep oldu. Bu
da Türkiye’nin işini kolaylaştıran,
Kürdistan halkının özgürlüğü için var olduğunu ileri süren PKK’nin ise işini
zorlaştıran bir faktördür.
Öcalan’ın
deşifre olan son notlarında değindiği bazı hususların tevili ise daha da
zordur. Türk ulusalcıların bakış açısını ve Türkiye devletinin, hatta
istihbaratının beşinci kol faaliyetleri kapsamında kullandığı bir söylemi
içermektedir. Yahudi, Rum, Ermenilerin işi bozduğu, buna karşı Kemalist
devletin iyi olduğu tezi gerçeği yansıtmamaktadır. Yahudilerin (Müslüman Sebataist ve diğerleri)
Kemalist devletle müttefik olduğu doğru olsa da, Ermeni ve Rumların, tıpkı
Kürtler gibi, Süryaniler gibi bu toprakların otantik halkları olduğu, mağdur
edildikleri izaha muhtaç değildir.
Dördüncüsü, MİT
ile görüşmenin çok onurluca bir iş olduğu propagandası yerinde değildir.
Askerin askerle (TSK-Kandil), siyasilerin siyasilerle (AKP-BDP) ve buna kıyasla
herkesin kendi muadili olan kişi ve kurumlarla görüşmesi gerekir. Cemaat-MİT çekişmesinden dolayı, herkesin
seksen yıllık kirli devlet ve kurum geçmişine rağmen MİT’e sahip çıkması,
Öcalan ve PKK’nin şiddet dolu pratiğine rağmen Öcalan’ın barış havarisi olarak
takdimi, sağlıklı bir ruh haline işaret etmiyor.
Kürdistan
halkının özgürlük ve adalet arayışı elbette devam edecektir ve PKK’nin bu
konudaki olumlu katkıları mutlaka tarih tarafından kaydedilecektir. Lakin
herkes yaptığının hesabını da vermelidir. Kürdistan’daki bunca tahribatın
sorumluları kimdir, kimlerdir, ortaya çıkarılmalıdır. JİTEM, TSK, Siyasiler,
PKK, Öcalan, Hizbullah ve diğerlerinin bundaki payı bir komisyon tarafından tespit
edilmeli ve veriler kamuoyuna açıklanmalıdır.
Bugün medyada
yer alan ve Hizbullah arşivinin mahkemelerden kaçırıldığına dair haber
önemlidir. Çünkü Hizbullah’ın günahlarına ilişkin olan kısmı mahkemelere
gönderilirken, devletin pisliklerine ilişkin olan kısmı ısrarlarımıza rağmen
bizden ve mahkemelerden gizlendi.
Hizbullah, kendi hasmı olan örgüt
ve devlet içindeki bazı yapılara ilişkin önemli malumatlara sahipti. Şahısların
sorgularında anlattıklarının yanında, bazı bilgi ve belgeler de mevcuttur. Keza,
kirli kişilerin isimleri de bu dokümanlarda deşifre edilmiştir. MİT’e, JİTEM’e
ve onların kirli işlerine dair birçok olay da bu dokümanlar sayesinde açıklığa
kavuşabilir.
İşte, Öcalan bu
ve benzeri söylemleriyle hem kendini, hem MİT’i hem de PKK’yi sorgulanmaktan
kurtarmaya çalışmaktadır.