Saturday, March 23, 2013

Kürtlerin Meselesi ve Öcalan’ın Notları


 
Sıdkı Zilan
Evvela, herkesin kendini ifade etme hakkı vardır ve buna Öcalan da dâhildir. Lakin Kürtlerin de bu konu üzerinde konuşma ve tahlil yapma hakkı vardır. İkinci açılım süreci ve Öcalan’ı anlamak için asgari bazı bilgilere ihtiyaç vardır. Bu da PKK ve Öcalan’ı fikren, amelen tanımakla mümkündür.
Kürdistan davası gibi haklı bir meselede başarısız olmak için bazı ciddi yanlışları yapmak gerekir ki, PKK ve Öcalan bidayetinden beri bunu yapıyor. Eğer siz, Kürdistan halkının güçlü birlikteliğini istemiyorsanız; bu halkın tarihi, kültürel, dini ve milli değerleri arasında seçici davranmak, bazı değerleri sahiplenirken, bazılarını da baskılamak veya dışlamak durumundasınız. PKK bunu bidayetinden beri yaptı ve bu durum bize pahalıya mal oldu.
İkincisi, eğer siz, karşısında konumlandığınız Türkiye devletine karşı güçlenmek istiyorsanız, dünyada dostlar kazanmalı, Türkiye’nin müttefikleri ve dostlarını ondan koparmalı veya baskı aracı olarak ona karşı kullanmalısınız. Türkiye NATO üyesi ve dolayısıyla AB, ABD ve İsrail’in de dostudur. Haliyle PKK’nin ABD karşıtlığı bidayetinden beri Kürdistan’ın maslahatına değil, aleyhine sonuç vermiştir. Bilmeliyiz ki Lozan’ı tanımayan devletlerin başında ABD gelmektedir ve bu durum göz ardı edilebilecek bir şey değildir.
Üçüncüsü; Kürdistani ve milli bir hareket, dünya ile uyum içerisinde, ülke dışında askeri ve şiddet eylemlerini yapmaz. PKK’nin yıllarca Avrupa ülkelerinde sergilediği şiddet eylemleri ve Türkiye metropollerindeki gerçekleştirdiği eylemler, onun AB ve ABD nezdinde ‘terörist örgüt’ kategorisine alınmasına sebep oldu. Bu da  Türkiye’nin işini kolaylaştıran, Kürdistan halkının özgürlüğü için var olduğunu ileri süren PKK’nin ise işini zorlaştıran bir faktördür.
Öcalan’ın deşifre olan son notlarında değindiği bazı hususların tevili ise daha da zordur. Türk ulusalcıların bakış açısını ve Türkiye devletinin, hatta istihbaratının beşinci kol faaliyetleri kapsamında kullandığı bir söylemi içermektedir. Yahudi, Rum, Ermenilerin işi bozduğu, buna karşı Kemalist devletin iyi olduğu tezi gerçeği yansıtmamaktadır.  Yahudilerin (Müslüman Sebataist ve diğerleri) Kemalist devletle müttefik olduğu doğru olsa da, Ermeni ve Rumların, tıpkı Kürtler gibi, Süryaniler gibi bu toprakların otantik halkları olduğu, mağdur edildikleri izaha muhtaç değildir.
Dördüncüsü, MİT ile görüşmenin çok onurluca bir iş olduğu propagandası yerinde değildir. Askerin askerle (TSK-Kandil), siyasilerin siyasilerle (AKP-BDP) ve buna kıyasla herkesin kendi muadili olan kişi ve kurumlarla görüşmesi gerekir.  Cemaat-MİT çekişmesinden dolayı, herkesin seksen yıllık kirli devlet ve kurum geçmişine rağmen MİT’e sahip çıkması, Öcalan ve PKK’nin şiddet dolu pratiğine rağmen Öcalan’ın barış havarisi olarak takdimi, sağlıklı bir ruh haline işaret etmiyor.
Kürdistan halkının özgürlük ve adalet arayışı elbette devam edecektir ve PKK’nin bu konudaki olumlu katkıları mutlaka tarih tarafından kaydedilecektir. Lakin herkes yaptığının hesabını da vermelidir. Kürdistan’daki bunca tahribatın sorumluları kimdir, kimlerdir, ortaya çıkarılmalıdır. JİTEM, TSK, Siyasiler, PKK, Öcalan, Hizbullah ve diğerlerinin bundaki payı bir komisyon tarafından tespit edilmeli ve veriler kamuoyuna açıklanmalıdır.
Bugün medyada yer alan ve Hizbullah arşivinin mahkemelerden kaçırıldığına dair haber önemlidir. Çünkü Hizbullah’ın günahlarına ilişkin olan kısmı mahkemelere gönderilirken, devletin pisliklerine ilişkin olan kısmı ısrarlarımıza rağmen bizden ve mahkemelerden gizlendi.  Hizbullah,  kendi hasmı olan örgüt ve devlet içindeki bazı yapılara ilişkin önemli malumatlara sahipti. Şahısların sorgularında anlattıklarının yanında, bazı bilgi ve belgeler de mevcuttur. Keza, kirli kişilerin isimleri de bu dokümanlarda deşifre edilmiştir. MİT’e, JİTEM’e ve onların kirli işlerine dair birçok olay da bu dokümanlar sayesinde açıklığa kavuşabilir.
İşte, Öcalan bu ve benzeri söylemleriyle hem kendini, hem MİT’i hem de PKK’yi sorgulanmaktan kurtarmaya çalışmaktadır.