Umur Taluutalu@htgazete.com.tr
16 Mart 2014 Pazar,
Acılı bir anne, evladını toprağa verirken her şeyi diyebilir ama bir başbakan evladını yeni toprağa vermiş acılı bir anneye nasıl böyle hitap edebilir?
Çocukları nasıl ayırabilir?
Çocukların cenazelerini bile birbirine nasıl kırdırabilir?
“Analar ağlamasın” diye onca konuştuktan sonra, ağlayan bir anaya tüm gücüyle nasıl bindirebilir?
Akıl almaz, vicdan kaldırmaz bir şey bu.
Bir çocuğun aylarca komada kalmasını, 14yaşında bir çocuğun öldürülmesini makul göstermek için bir başbakanın bunca çabası, inanılmaz bir şey!
“Polisin gazı ile muhatap olmuş” diyor; 14 yaşında ölü bir çocuk için.
Sizin çocuklar “polisin tebligatı” ile muhatap olmasın diye ülkeyi, yargıyı, istihbaratı, interneti, ekonomiyi altüst ettiniz.
Bırakın bir başbakanı; bir insan, bir baba, kendi çocukları kollanırken, ölü çocukları nasıl ayırır, kiminin tabutu arkasına geçip berikinin mezarına nasıl onca laf eder?
Evren’in “asmayalım da besleyelim mi”sinden ne farkı var; “senin çocuğun bunu hak etti” demenin.
Her şey bir yana…
Hadi bir çocuğun öldürülmesini de meşru görüyorsunuz…
Hadi size azıcık dokununca bir alayını “çete” diye oradan oraya sürdüğünüz polislerin bir çocuğu öldürmesini de normal sayıyorsunuz…
Babalar bir ötekine karşı saygılıyken, cenazeleri bir ötekinin üzerine düşmüş, birbirine sarılmış iki gencin ruhunu bile bir ötekine karşı kışkırtıyorsunuz…
İnsan en azından bunu hangi zamanda, hangi tuhaf mevsimde yaptığını bir düşünür…
Bir derin nefes alır…
Bir besmele okur…
Kendini bir tutar.
Ülkenin, dünyanın her tarafına, isterseniz montaj deyin, çocuklarınızla, kabinenizin bir dolu çocuğuyla ilgili onca ses, onca nefes, onca kayıt yayılmışken; bir tutar kendini, bir frene basar.
Kiminin çocukları bavula, kutuya, kasaya, minibüse, odaya dolar-avro atarken; bir ana, evladının mezarına karanfil ile bilye atmış diye meydanda yuhalatılıyor.
Hakikaten pes, pes!
Bu sesle nasıl herkesin başbakanı, nasıl herkesin cumhurbaşkanı olabilirsiniz?
Nasıl dersiniz bunları!
Nasıl bir meydanda topladığınız bir kitleye ölmüş bir çocuğu, acılı bir anneyi yuhalatabilirsiniz!
Gaziantep’teki meydan; bu mudur gazilik, bu mudur yiğitlik, mertlik?
Bu mudur babalık, analık, evlatlık…
Bu mudur inanç, iman, ahlak…
Bu mudur kardeşlik, barış, birlik.
Hadi kürsü utanmadı, siz hiç mi utanmadınız bir anayı yuhalamaktan!
Hiç mi utanmadınız, bir mezarın üzerine böyle basmaktan!
Yahu hakikaten böyle bir şey hak ve hakikat olamaz; montaj olmalı, montaj!
Utanma olsa…
İnsan yaparken değilse bile sesi duyulunca bir utanır hiç olmazsa.
“Rüşvet almayan memur”dan yakınan iktidar uzantıları var bu ülkede.
O memurlar yaşamaya, nefes almaya çabalıyor bu kasvetli havada…
O memurların da nefesini kesmek için bindiriyor utanmazlar!
Şaibe deryasındaki bir bakan, insanlar için en edepsiz küfürlerle konuşuyor; hem de senli benli olduğu fevkalade ilgiye mazhar bir işadamıyla.
Taksim’i verecekleri şirketin sahibiyle konuşuyor; başka insanlar için en ağır küfürleri ederek.
Sabık bakan küfrediyor, “Onları şey ederim oradan” diye, Havuz Medyası’ndan beyefendi işadamı da “Abi eline sağlık” diyor.
Yani kime oy vermiş olursa olsun, tüm yoksullar, hele yoksul hanelerden çıkma polisler bunu iyi anlamalı:
Polisi gazıyla salarak işadamına mıntıka temizletek için milletin anasını şey etmeye hazır bakanlar var…
Ve onlarla senli benli olmuş, eline sağlık diyen sermaye-adamlar!
O yüzden, işin, ihalenin, arazinin, rantın adı da bu nevi işadamlarının dilinde “Milletin anasını şey etmek” oluyor.
Cüzdan da kirli, vicdan da kirli, lisan da kirli!
Nitekim bu satırları yazıyorsun…
Ardından en tepeden küfürler geliyor, yüzyılı devirmiş kulübüne de.
Herkese olduğu gibi, Hakkılar’ın Şerefler’in tarihine de.
Onca günah, onca ayıp!
Dili dönmüyor olmalı!
Başbakan almış karşısına gazeteciyi. O soruyor, “gazeteci” cevaplıyor. Yahut o söylüyor, öteki dinliyor.
Başbakan ikide bir kızıyor: “Cemaat deme, örgüt de. Hareket deme, örgüt de. Yahu desene!”
Ne yapsın, efendi gazeteci çok zorlanıyor. Çünkü daha kısa süre önceye kadar, kendisi ve tüm yazarları, yıllarca “Cemaat, Hizmet, Hocaefendi, muhterem, okullar, olimpiyatlar” diye tonlarca, baygın baygın yazı yazmış yurtdışı gezilerde onların parasıyla dolanmış. Arşivden kazıyamıyorsun ki. Sakal gibi, kessen bile daha gür çıkıyor arşivinden o yazılar.
Başbakan’ın işi kolay; o “Cemaat”ten örgüte kolayca geçiyor…
Gazeteci Başbakan’ın olsa bile, haliyle başbakan değil!