Sunday, March 9, 2014
Çok şükür!
Umur Talu
utalu@htgazete.com.tr
09 Mart 2014 Pazar, 10:20:06Güncelleme: 11:04:24
İlker Başbuğ’a geçmiş olsun.
Kimsenin başına uzun tutukluluk, haksızlık, hukuksuzluk gelmesin.
Muhtemelen, “uzun tutukluluklar”ı öyle 5 de değil, 10 yılı bulurken, paşam da üst rütbeli komutan iken, misal cezaevinde kıstırılıp yakılan, boğulan, delik deşik edilenler de gelmiştir aklına.
Öyle ya, vicdan rahat durmaz.
Devresi, evresi, çevresi kimilerinin, ne yargısı, ne tutukluluğu; gözaltında kaybettiği insanlar, asit kuyusuna attığı 13’ünde çocuklar, “kısa sürede” infaz edilenler de mutlak aklından geçmiştir.
“Bizim de hatalarımız oldu” derken belki bunları da kastediyordur.
Bırakın ötekileri, bizzat TSK içinde ezilen, horlanan, yargısız oda hapislerinde süründürülen, tehdit edilen, intihara sürüklenen astlar da aklındadır mutlaka.
Onların neden ölüm orucunu bali başladığı, neden bazılarının hastaneye kaldırıldığı, neden bıçağın kemiğe silahın şakağa dayandığı da.
Geçmiş olsun.
Mahkumiyet günü, tek kalemden çıkma “Derin devlete darbe… Darbeye müebbet” manşeti atanlar o sıra “Hocaefendi’lerini, suçsuz-günahsız Cemaat’i, Türk okullarını” yere göğe sığdıramıyordu.
Devir değişti.
Bir de baktılar, siz darbeci değilmişsiniz, şimdi onlar darbeci.
İlker Başbuğ’a geçmiş olsun.
“Bizi teröristlerle birlikte af edecekler, bunu kabul etmem” mi demişti; öyle olmadı; fakat şanssızlık bu ya, “Rezalar’ın da serbest bırakıldığı” döneme denk geldi.
Hepsi bir yana…
“Uzun tutukluluk… Yargısız infaz… Önyargılı yargı… Haksızlık… Hukuksuzluk” herkesten uzak olsun.
Bu adalet, on binlerce acının, hasretin, kaybın hanelerine de uğrasın!
***
Tam o sırada, üzerine titrediğimiz “bir karış barış” da irkildi.
Uludere’nin iki yüzü vardı ya, ikisini birden yazdım hep.
Bir tarafında, sorumlu bile tutulmayan birileri emriyle bombalanıp parçalanmış 34 insan…
Bir tarafında, BDP’lileri korumaya giderken, uzun, yorgun ve bitkin nöbetler ardından, korucunun derme çatma midibüsüne tıkılıp uçuruma yuvarlanan 10 uzman çavuş.
O vakit köylüler de o askerleri, ölü-yaralı uçurumdan çıkarmaya koşmuştu.
Şimdi, oralarda, bir başka uzman çavuş, Musa Somay “uzaktan kumanda” denen patlamayla öldürüldü.
Kim yapmışsa, sıvasız hane çocuklarının sıvasız hane çocuklarını katline bir isim daha ekledi.
Fotoğrafına bir bakıversin: Kucakta 3 yaşında bir melek, bir de henüz 40 günlük bir bebek.
Tabii hepimizin bakacağı öyle çok fotoğraf var ki:
İster bir cumartesi Galatasaray’da kayıpların bir çerçeveye sığınmış “son resimleri”ne bakın; ister 13 yaşındaki Seyhan’ınkiler gibi kemik sayın, 13’ünde Fatma’nın ailedeki tek fotoğrafına, delik deşik, entarisi ve pembe eşofmanıyla kan içinde uykusuna sokulun.
***
Şimdi, keşke yaşasaydı Musa Somay.
Hayat, evlat her şeyden kıymetli.
Cenazesine tören yapanlar, canlısına da herhalde biraz kıymet verirdi!
Belki, maruz kaldığı kimi haksızlıkta, arkadaşları gibi BİMER’e bile başvurabilirdi.
Nice uzman çavuş, uzman jandarma, astsubay gibi.
Öyle ya, üzerlerine çöken tehdit, baskı ve haksızlıklara dayanamayıp Başbakanlık’ın “başvurun” dediği BİMER’ine müracaat ediyorlar.
Hani Başbakan, 3 milyar dolarlık askeri havuz gemisi ihalesine başvuramamış ama o bitmiş ihaleyi vermek istediği Tersane Patronu’na diyordu ya, “BİMER’e başvur, şikayet et, haksızlık oldu de” diye.
Öyle işte.
İşte öyle, ihale nihale, arazi terazi, rant jant, sit bit için değil; kendi canı, insan onuru için BİMER’e başvurmuş çok sayıda askerin başına ne vurdu biliyor musunuz?
Başbakanlık o başvuruları aynen kendi komutanlarına kadar gönderdi.
Şikayet edilen amir bir de savcı, hakim, infazcı oldu.
Oda hapisleri, tehditler, baskılar, siciller, heyetler, bunalımlar ve intiharlar oldu!
O hesapla, Başbakan’ın Eskişehir ziyaretinde, “Sn. Başbakanım, astsubaylar ölüm orucunda, lütfen ölüm olmadan müdahale ediniz” pankartı açan, kimi gazi, 6 emekli astsubay da korumaların talimatıyla 5 saat gözaltına alındı; onca gençle birlikte.
Şükür tabii; bak, 14 yaşında Berkin, devletin soktuğu uzun komada; çıkamıyor bir türlü.
Aynı Eskişehir’de devlet-millet sopalarıyla Ali İsmail Korkmaz katledildi.
***
Yoksa n’olacak…
Beklersen, yaşayabilirsen…
Çok şükür, adalet gelebilir işte.
Bugün paşa çıkar, yarın size de çıkabilir!
