Putin’in geçen hafta düzenlenen yıllık Valdai Kulüp toplantısında yaptığı konuşma, esas amacının Suriye değil, ABD liderliğindeki Batı’nın etkisinin dengelendiği bir “Yeni Dünya Düzeni” yaratmak olduğunu gösteriyor.
‘Ya yeni kurallar ya da kuralsız bir oyun’
Geçen yıl, Valdai Klüp toplantısının teması “Yeni kurallar
ya da kuralsız bir oyun” idi. Putin o yıl konuşmasında, Soğuk Savaş’ın ardından
ABD’nin benimsediği dayatmacı, tek merkezci politikalarıeleştiriyor, II.
Dünya Savaşı’ndan sonra, uzun süre barışı koruyan uluslararası kuralları yerine
yenilerini koymadan yıkarsak, bu sefer oyunu tamamen kuralsız oynamak durumunda
kalırız” diyordu. Putin’e göre ABD, “Soğuk Savaş” bittikten sonra kendini galip
ilan etmiş, bu iddia ile davranmış, ancak birbiri ardına siyasi, askeri
fiyaskolara, İslamcı terörizmin yükselerek büyük bir tehlike haline gelmesine
yol açmıştı. Sonuç olarak bugün karşımızda sürekli parçalanmakta olan bir
dünya düzeni, yeni bir düzen inşa etmektense birilerine karşı konuşlanma
çabaları vardı. Eğer
bir işbirliği ortamı yaratılamaz, herkesin uyacağı yeni kurallar
oluşturulamazsa, dini, etnik çatışmaların da katkılarıyla giderek bir kaos
ortamı oluşabilirdi.
Mart 2015’te, 2014 toplantısındaki tartışmaları yorumlayan
bir rapor yayımlandı. Rapor Putin’in konuşmasındaki temaları genişletiyor, ABD
liderliğinde Batı, onun karşısında Doğu Avrasya’da Rusya ve Çin liderliğinde
bir yükselen piyasalar ülkeleri grubu olmak üzere şekillenmekte olan bir
uluslararası düzen tanımlıyordu. Rapora göre Rusya, Batı’ya entegre olma
çabalarını terk ederek bu grubun içinde yer alıyordu.
‘Savaş ve barış’
Bu yılki Valdai Kulüp toplantısı “savaş ve barış” konusu
üzerinde yoğunlaştı. Gözlemcilere göre, Putin’in bu yılki konuşması, 2007 Münih
Güvenlik Zirvesi’ndeki konuşmasından sonra Batı’ya yönelik en sert ve doğrudan
eleştirileri içeriyordu.
Putin, nükleer silahların ortaya çıkmasından sonra küresel
çatışmalardan galip çıkmanın olanaksızlığını vurguluyor, Soğuk Savaş’ın bitmesi
ideolojik rekabeti ortadan kaldırdı ama anlaşmazlıkların jeopolitik zemini
varlığını korumaya devam etti, diyor.
Putin’e göre, tek yanlı bir egemenlik modelini dayatmaya
çalışmak, uluslararası hukukta ve küresel düzenleme sisteminde, siyasi,
ekonomik, askeri rekabeti kontrolden çıkarabilecek dengesizlikler yaratı.
Putin konuşmasına, ABD yönetiminin ısrarla yalan
söylediğini, düzen bozucu etkiler yarattığını, Rusya’yı hedef aldığını iddia
etti; bu bağlamda ayrıntılı örnekler sundu. Putin’e göre Avrupa, artık ABD’nin
müttefiki değil adeta “vasalı” (kulu) konumuna düşmüştü. Dahası, Ortadoğu’daki
istikrarsızlığın, kaosun, nihayet Avrupa ülkelerinin iç istikrarını tehdit eden sığınmacılar
krizinin arkasında ABD’nin Ortadoğu politikaları vardı.
Putin, teröristlerin ılımlı ve aşırı olarak tanımlanmasına
da karşı; ABD’nin bu kadar büyük askeri gücüne karşın IŞİD’e karşı bir sonuç
alamamış olmasını da kuşkuyla karşılıyordu. Putin’e göre işine gelmeyen bir
rejime karşı teröristlerden yararlanıp sonra onlardan kurtulmayı ummak gerçekçi
değil.
Her şeye rağmen Putin’e göre, eğer istenirse Suriye terörizme karşı işbirliği
için önemli bir model oluşturabilir. Putin konuşmasında işbirliğinin önemini
vurguladı ama bunun ancak Rusya’nın ulusal çıkarlarını tanıyan bir zeminde
mümkün olacağının da altını çizdi.
Batı’da birçok yorumcuya göreyse, Putin Rusyası artık yerini
Batı karşısında, Batı’nın yörüngesinin dışında seçiyor. Putin, yalnızca
Ortadoğu’daki ülkelere değil, Avrupa’ya dünyadaki tüm gelişmekte olan ülkelere
yönelik olarak konuşuyordu. The National Interest’in editörlerinden Nikolas
Gvosdev’in yorumunun başlığı ise, “Putin taarruza geçti (ve Yalnızca Suriye’de
değil)” biçimindeydi.
Hızla bir kamplaşma şekilleniyor. AKP Türkiyesi, hem iki
kampa da bağımlı hem iki kampla da sorunları olan bir konumda. Katar ve Suudi
Arabistan’ın baskılarıyla, Kürt fobisinin ve paranoyasının etkileriyle çok daha
tehlikeli bir noktaya savrulmadan geriye, güvenlikli, barışçı bir noktaya
çekilmeye, başlaması gerekiyor. 1 Kasım seçimleri bu açıdan da bir fırsat!
