Bugün yarın hükümet
sözcüleri Kanlı Cumartesi’nin ardındaki “örgüt” ya da “örgütleri”
açıklayacak. Bu sabah kısa bir twit attım: “Bir örgüt alana ikincisi bedava…”
Acımız öyle büyük ki artık ironinin eski tadı yok. Güldürmüyor bile. Ya da
dudaklarımızda acı bir gülümseyiş beliriyor sadece.
İki örgüt varmış
arkasında!
Kimlermiş acaba? Bekleyelim de açıklamadan sonra bir kez daha acı
acı gülümseyelim. İnsanın, gözünün içine baka baka aptal yerine konduğunu
görmek iyice acı verici. Dün, Finlandiyalı gazetecinin hangi gazeteden olduğunu
sorarak gülemediğimiz şu ortamda bizi bir kere daha gülümseten kişi, “Suriye”
imasında bulundu. Yani bu Suriye, joker gibi bir şey. Elinizde ihtiyaç
duyduğunuz kart yoksa onu kullanabilirsiniz. Herhalde birinci “örgüt” Suriye
güdümlü bir şey olacak. İkincisini de bulurlar nasıl olsa. Kumarda, çok iyi
bilmiyorum ama, galiba ikinci bir joker kullanma hakkı yok. O zaman belki de
her oyun döndüğünde ellerinde hazır tuttukları “PKK” kartını kullanacaklardır.
Işıd mı? O kartı gizlemeye gerek yok. Onu herkes biliyor zaten. O kartı
geçmişte Suriye oyununda kullanmışlardı. Şimdi de duruma göre, yeni oyunlarda
kullanıyorlar ve kullanacaklar.
Bu kumarbazlar,
Kanlı Cumartesi’nin meydana geldiği katliam alanından “geçerken”, sanki birden
akıllarına gelmiş gibi (hep karanfillerle mi dolaşırlar), “basına da haber
vermeden” gidip, yüzlerindeki üzüntü maskeleriyle karanfil koymuşlar. Orada can
veren kardeşlerimiz iyi ki görmüyorlar bu sahtekârlık manzaralarını diye
neredeyse sevineceği geliyor insanın. Bu konuda da bir twit atmıştım dün:
“Katil dönüp dolaşıp cinayeti işlediği mahalle gelirmiş.”
İnsanın topluma
göstermek istediği törensel yüzüyle iç yüzü tamamen farklı olabilir, hatta
genellikle böyle olduğu bile söylenebilir. Fakat bir yerde çehre insanın içini
dışa vurabilir, istemeden de olsa. Örneğin bir bakanın sırıtışıyla dışa
vurabilir. Ya da ne bileyim, “başarısızlık” kıyaslaması yapmaya kalkışıp yüzden
fazla insanı katleden bombalamayı “önleyememe” başarısızlığıyla, seçimlerde
gereken başarıyı gösterememeyi kıyaslamak gibi bir saçmalık ve vicdansızlık
yaparken ortaya çıkabilir. Böylece olayın ne kadar hafife alındığı, aynı o
bakanın sırıtışı gibi pat diye ortaya dökülüverir anında. Daha da korkuncu,
bunu kendi taraftar kitleniz, neredeyse “çocuktan al haberi” denebilecek bir
saflıkla, örneğin Konya’daki bir futbol maçında, katliam dolayısıyla saygı
duruşuna geçen futbolcuların ıslıklanması ve yuhalanması ve ardından da tekbir
getirilerek protesto edilmesiyle en çirkin ve en yalın bir şekilde ortaya koyar
ve böylece karanfil koyma sahtekârlığınızı bile geçersiz kılar şu yas içindeki
toplumumuz karşısında.
Ben küçükken
babamla ağabeyim (benden 13 yaş büyüktü) din konusunda, felsefi konularda çok
ilginç tartışmalar yaparlardı. Biz küçükler de bu tartışmaları sessizce
izlerdik. Tartışma, gelip hayatın ve evrenin anlamı gibi iyice derin konulara
saptığında babam derin bir nefes alır ve “efendim, bu terazi bu sikleti çekmez”
diyerek tartışmayı sonlandırırdı.
Şu son katliamdan
beri babamın bu sözleri dolaşıp duruyor beynimde. Öyle görünüyor ki, bu toplum
bu kadar büyük bir acıyı çekemeyecek. Tek başına acı olsa belki çeker de, o
acıyı katmerleştiren ikiyüzlülük, riyakârlık, sahtekârlık, kabalık ve
acımasızlık da olunca yanında iyice çekilmez oluyor. Emel Kitapcı’nın yüzündeki,
acı ve metanetin bileşimi olan o insanı büyüleyen asaletle, öldürülen insanlar
için yapılan bir saygı duruşuna bile tahammül edemeyen, acımasızlık, kabalık ve
bağnazlık nasıl bir arada yaşar, bilemiyorum.
Galiba bu terazi
bu sikleti çekmeyecek.
Gün Zileli
14 Ekim 2015
www.gunzileli.com
gunzileli@hotmail.com
14 Ekim 2015
www.gunzileli.com
gunzileli@hotmail.com

