Sunday, November 25, 2012

Ne iç savaş ne içişe müdahale



FEHİM TAŞTEKİN

Irak'ta merkezi hükümetin ayakları üzerine dikeldikçe Kürtlerle bir hesaplaşmaya girmesi kaçınılmazdı...

Yüzleşme günü gelip çattı: Başbakan Nuri Maliki tartışmalı bölgelerde peşmerge hâkimiyetini bitirmek için Dicle Operasyonlar Komutanlığı’nı kurup bölgeye birlikler sevk etmeye başlayınca taraflar tam tekmil savaş moduna girdi. Fiilen bağımsız devlet gibi davranan Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Amerikan işgalinin sunduğu fırsatla Kerkük’ün yanı sıra 6 yerde organize Peşmerge güçleri sayesinde fiili bir üstünlük elde etmişti. Suriye’de iç savaşın tarafı oluveren Türkiye, Irak’ta da bir yanda Kürtlerle stratejik ortaklık, diğer yandan düne kadar ‘Kürtlere verdirtmem’ dediği Kerkük ve Bağdat’la yaşanan gerilimli süreç yüzünden çok nazik bir duruma düştü.

Irak Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Dr. Humam Hamudi ile İstanbul’da kritik gelişmeleri hasbıhal ettik. Hamudi Irak yelpazesinde Türkiye’ye en yakın duran Şii El Hekim grubundan. Maliki gibi Hamudi de Türkiye’nin ‘buyurgan’ bir üslupla Irak’ın iç meselelerine karışmasının iki ülke arasındaki gerilimin temel kaynağı olduğunu, Kürtlerle stratejik ortaklığın da buna tuz biber ektiğini düşünüyor.

‘Merkezin hakkı’
Hamudi, Dicle Operasyonlar Komutanlığı’nın merkezin tartışmalı bölgelerde hakimiyet sağlama girişimini “Ülke yönetiminin kendi toprakları üzerinde denetim sağlaması kadar doğal bir şey olamaz” diye savunup ekliyor: “Terör nedeniyle hükümet tartışmalı bölgelerle ilgilenemiyordu, daha önce orada Amerika ve peşmerge vardı ama şu anda merkezi hükümet orada olmak istiyor. Kuzey Irak hükümeti sanki biz onların içişlerine karışıyormuş gibi bir hava estiriyor. Nisanda seçim var. Buralarda Türkmen, Arap ve Kürtler birlikte yaşıyor. Eğer etnik bir grubun gücü oralarda olursa nezih bir seçim yapılamaz. Halk hem peşmergelerden şikayetçi. Halkın güven içinde oy kullanabilmesi için merkez orada olmalı.”

Kürtlerin fiili bir durum yarattığı doğru ama sonuçta tartışmalı bölgelerde nüfus sayımı ve referandum öngören anayasanın 140. maddesini uygulamayan da Maliki’nin kendisi. Haliyle Kürtler sorunun kaynağında Maliki’yi görüyor. Ama Hamudi bu tespiti reddediyor:

“140. madde siyasi bir çerçevede yazıldı. Teknik ve kanuna uygun değildi. Referandumla ilgili görüş birliği olmalı, çünkü ihtilaflı bölgelerin sınırları belli değil. Yasada ulusal mutabakat isteniyor. Bu tek başına Maliki’nin çözebileceği bir iş değil. Ulusal uzlaşıya ulaşılamadı.”

Mezhepsel yakınlaşma
Hamudi, bizzat Meclis Başkanı Usame Nuceyfi’den arabuluculuk istediğini ve görüşmeler sonucu kalıcı çözüm bulununcaya dek hem Irak hem peşmerge güçlerinin yer alacağı müşterek bir yönetim formülünde uzlaştıklarını söylüyor. Ancak biz bunları konuşurken Dicle gücünün Kerkük’e yığınak yaptığı, Kürt lider Mesut Barzani’nin de kardeşi Sihat Barzani’nin başında olduğu birliği tank ve toplarla birlikte kente gönderdiğine dair haberler geliyordu. Krizin Sünni-Şii yakınlaşmasına yarıyor olması ise yol açtığı tek olumlu sonuç. “İlk kez bir Sünni Kürtlerle arabulucu oluyor. Bu iyi bir şey” diyen Hamudi, Sünni-Şii düşmanlığının yavaş yavaş tersine döndüğünü söylüyor: “Bazı bölgelerde Sünni kitleler (Maliki’nin grubu) Kanun Devleti ile işbirliği yapmaya meyilli.”

Bu yakınlaşmada federalizme karşı Maliki’nin merkeziyetçi politikaları etken. Sadece Sünniler değil Kerkük’teki Türkmenler de Maliki’ye meylediyor.

‘Talabani neden devre dışı?
Bu kriz sırasında Erbil ile Bağdat arasındaki gerilimi hem Irak’ın cumhurbaşkanı hem de Kürdistan Yurtsever Birliği’nin (KYB) lideri sıfatıyla düşürmeyi başaran Celal Talabani’nin rolü de merak konusu. Kürtlerin zaman zaman “Kürdistan’ı değil Irak’ı tercih ediyor” diye iğnelediği Talabani’nin neden arabulucu olamadığı sorusuna “Çünkü Cumhurbaşkanı sorunun bir parçası oldu. Tuz Hurmatu’da peşmerge ile Irak güçleri arasında çıkan çatışma Talabani’nin adamlarından birinin yüzünden yaşandı. O da taraf haline geldi” yanıtını veriyor. Tabi Talabani’yle ilgili övgüsünü de eksik etmiyor: “Genel anlamda Talabani Iraklı gibi duruyor, herkese eşit davranıyor. İlişkileri ve uzmanlığı sayesinde Irak’ta eşi az bulunur bir lider. Bu sadece benim değil tüm Iraklıların düşüncesi.”

‘İran’ın etkisi yok’
Dicle gücünün kurulmasında İran’ın teşviklerinin etkili olduğu iddiasını hatırlatıp Tahran’ın nüfuz çabasını soruyorum. “Bunun İran’la hiçbir ilgisi yok. Irak’ta mozaik bir yapı var. İşgal sırasında her grup kendisine göre dışarıdan destekçiler arıyordu. Bir grup ABD’ye, bir grup Suudi Arabistan’a bir Grup Türkiye’ye bir grup İran’a sırtını dayıyordu. Ama şimdi güvenlik durumu giderek iyileşiyor, ekonomi düzeliyor, petrol üretimi günlük 3 milyon varile ulaştı. Bu gelişmeler sayesinde içerde şöyle bir bilinç oluştu: ‘Sıkıntılarımızı kendi içimizde halledelim. Dış güçlere dayanmak faydasız.’ İçeride eskisinden daha iyileşme var, aşırı Sünni gruplar El Hekim ve Maliki grubuyla işbirliği yapmak istiyorlar. Bu gelişmelerin İran’la bir alakası yok” diyor.

‘ABD bir daha dönemez’
Peki bu krizde ABD’nin pozisyonu? ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın tartışmalı bölgelerin güvenliğini Amerikan ordusunun sağlaması önerisine de sıcak bakmadıklarını söylüyor: “Kürtlerle merkez arasında Amerika önceden aracıydı. Ama artık ulusal bir görüş birliği var: Kesinlikle kimse Amerikan askerlerinin Irak’a bir daha dönmesini istemiyor. Kürtler ‘ABD güçlerinin çıkmasında acele etmeyelim ama herkes gitmelerini istiyorsa bunu da kabul ederiz’ diyordu. O nedenle endişeniz olmasın ABD’nin Irak’ta yeri yok.”

Türkiye ile gerilimin asıl kaynağı
Kürt-Arap gerilimini konuşurken ister istemez mesele gelip Türkiye-Irak ilişkilerine dayanıyor. Hamudi, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Maliki’nin iç savaş çıkartacağına ilişkin endişelerini yersiz buluyor: “Iraklılar kötü tecrübeyi yaşadı, kimse iç savaştan yana değil. Hiç kimse bu tutumunu değiştirmedi. İç savaş olmayacak, gruplar arasındaki ilişkiler öncekiden kat kat sağlam ve güvenilir.”

Maliki’nin “Türkiye kendi iç sorunlarıyla ilgilensin” yönündeki yanıtına dair de şunu söylüyor: “Selam verene selam verirsiniz. Her ülkenin iç sıkıntıları vardır. Siz bir ülkenin içinde istikrarsızlık var derseniz o da size aynı şekilde yanıt verir. Türkiye ile ortak çıkarlarımız var. İlişkilerdeki sıkıntı kimsenin çıkarına değil. Ama birbirimizin içişlerine karışmamalıyız. Maliki diyalogun sürmesinden yana ama bir şartla: ‘İçişlerine karışılmamalı.’ Türkiye’nin son duruşu garibimize gidiyor. Türkiye açık bir görüşe sahipti, herkese aynı mesafedeydi, Irak’ta en fazla varlık gösteren ülke Türkiye idi. Ama birden bire duruş değişti. Bazı düşünceleri empoze eder gibi oldular. Gerçekçi olmayan tavırlar takındılar. Bu sıkıntılı duruma böyle gelindi. Türkiye’nin inanılmaz bir birikimi, uzmanlığı ve tarihi var. Böyle büyük bir ülkenin Arap Yarımadası’na bağlanmasına gerek yok.”

Maliki, “Erdoğan’ın ülkesinin özellikle mezhebi ve etnik çatışmalara yol açacağından korktuğumuz iç meseleleri üzerine yoğunlaşmalı. Artık Türkiye’yi bölge ülkelerinin sorunlarına sokmamalı, çünkü bu Türkiye’nin başına dert açar” demişti. “Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’nin himaye edilmesi gibi sonradan eklenen gerekçeler bir yana Bağdat-Ankara hattındaki gerilimin asıl nedeni ne? Neden Maliki ABD güçleri çekilir çekilmez Türkiye’ye çıkıştı?” diye soruyorum. Hamudi’ye göre temel neden ‘Türkiye’nin taraf tutması’:

“Türkiye Irak’ın yapılanmasında çok büyük rol oynadı. Ama bazen ilişkiler iç içe derin olduğunda ülkelerin kendi çıkarlarını koruma hırsı bazen diplomatik kurallarına aykırı işleyebiliyor. Mesela Türkiye’nin bizden dolayı bir sıkıntısı varsa bunun diplomatik çerçevelerde dile getirmesini bekleriz. Çıkıp aleni bir şekilde basın yoluyla açıklamalara hiç gerek yoktu. Sıkıntı buradan başladı. Irak’ta Türkiye bütün gruplara eşit mesafedeydi. Ama bir yerden sonra beli bir kesimin tarafını tutmaya başladı.”

‘Türkiye’ye karşı tek silah ekonomi’
Bu gerilimde Türkiye’nin Kürtlerle geliştirdiği ilişkinin rolüne dair de “Sorunun kökeni Kürtlerle ilişkiler değil, (Kürtlerle ittifak) gerilimi sonradan alevlendirdi. Türkiye Irak’a tek bir devlet gibi davranmalıydı. Sadece bir grupla ilişkisini güçlendirmesi bizim parçalanmamıza sebep olacaktır. Şu an içerde ilişkilerimiz iyiye doğru gittiği için mevcut politika ilerde Türkiye için sıkıntıya dönüşebilir” diyor.

Türk şirketler petrol anlaşmalarından teknik nedenlerle mi yoksa siyasi bir kararla mı ihraç edildi? Bu soruya yanıtı çok net: “Türkiye’ye karşı kullanabileceğimiz tek silah ekonomi. Biz de bu baskıyı kullanıyoruz, gelip de şunu yapın bunu yapın diyerek içişlerimize karışmaması lazım. Nasıl Japonlar, Koreliler ekonomik çıkarlarına göre hareket ediyorsa Türkiye de öyle yapmalı. Bu Türk halkı ile değil Türkiye hükümeti ile olan bir problem. Karar siyasi bir karar.”

Hamudi meseleleri hal yoluna koymak için aylar önce TBMM’ye ziyaret teklifinde bulunduğunu, iki hafta önce teklifi yenilediğini ama kendilerine henüz bir tarih verilmediğini hatırlatırken “Ne zaman bir girişimde bulunsak bir takım açıklamalarla tekrar başa dönüyoruz” diyor.

‘İran’dan da silah alırız’
Irak’ın Rusya ile silah anlaşmasına ABD’nin neden ses çıkarmadığını soruyorum, yanıtta meydan okuma havası var:
“Amerikan silahları hem pahalı hem de geç teslim ediyorlar. F-16 alımı yapıldı, daha teslim edilmedi. Sadece bir cephede yer almak Irak’ın çıkarına değil. ABD’liler rahatsız olsalar da anlayışla karşılıyorlar. Silah kaynaklarının çeşitli olması gerekiyor. Rusya’dan da alırız İran’dan da. İsrail dışında herkese açığız. ABD gittikten sonra bizde açıkçası silah kalmadı. Pikaplar üzerindeki makineliler dışında silah yoktu. Teröristlerin bizden daha fazla silahı vardı. Savaş uçağına ihtiyacımız var, helikopter için Çeklerle anlaşma yapıldı.”

Kürtlerin İsrail’le milyarlarca dolarlık silah anlaşması yaptığına dair iddialarla ilgili de ellerinde bilgi olmadığını söylüyor. ‘Meclis olarak bu kadar kritik meselede bilgi sahibi olmamanız mümkün mü’ diye üsteliyorum, gülümseyerek “Bilmiyorum, size sormak lazım. Belki İsrail silahlarını Türkiye üzerinden almışlardır. İran yoluyla olmaz, Suriye üzerinden de olmaz, geriye bir tek Türkiye kalıyor” diyor.

Velhasıl Irak nice hamlelere gebe bir satranç tahtasını andırıyor. Buradaki sınav sadece Irak’ın değil Türkiye’nin de sınavı.