Saturday, February 23, 2013

AKP, Berfo Ana ve Sinop



 
Ender İmrek
Berfo Ana’yı kaybettik. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bir gün sonra devlet güçleri tarafından gözaltına alınan ve bir daha haber alınamayan oğlunun akıbetini öğrenmek için çırpınıp duran bir anne hayatını kaybetti. 33 yıldan bu yana kemiklerini aradığı oğlu Cemil Kırbayır’a kavuşamadan aramızdan ayrıldı.
Ancak 105 yaşındaki Berfo Ana herkese büyük bir ders verdi. Mücadelenin yaşla değil, başla ilgili olduğunu gösterdi.
O, yüzlerce Cumartesi Anneleri’nin, kaybedilenlerin yakınlarının annesi oldu. 12 Eylül askeri darbesinden sonra kaybedilen yüzlerce devrimciden biri olan Cemil Kırbayır’ın davasını, toplumsal bir dava olarak ele aldı, tüm ‘faili meçhul’ sayılan devlet kaynaklı cinayetlerin açığa çıkarılması için Kırbayır ailesiyle, oğulları, kızları ve kardeşleriyle son nefesine kadar mücadele etti.
Berfo Ana’nın cenazesi, dün Cumartesi Anneleri’nin eylemiyle “Cumartesi Anneleri Meydanı” olarak anılan İstanbul Galatasay Meydanı’ndan uğurlandı. Tüm emek, barış ve demokrasi güçlerinin temsilciler, işkencede ve gözaltında kaybedilenlerin yakınları Berfo Ana’yı sevgiyle, karanfillerle, çiçeklerle uğurladılar.
Galatasaray Meydanı’nda AKP Hükümeti’nden hiç kimse yoktu. İki yıl önce Başbakan’ın verdiği sözler uçmuş gitmişti. İki ay önce Adalet Bakanı’nın verdiği sözlerin de bir karşılığı yoktu. Savcılık dönemin sorumluları belliyken işlemi ilerletmiyordu. Bir dönem 12 Eylül darbecisi generallerden hesap soracağını iddia eden, kayıpların ve faili meçhullerin akıbetini açığa çıkaracağını, karanlık tarihi aydınlatacağını iddia ederek, seçimlerde ve 12 Eylül referandumunda oy isteyen, acıları dile getirip, timsah gözyaşlarına boğulan Başbakan ve temsilcilerinden kimse yoktu. Galatasay Meydanı’nda cenazesiyle hesap soran Berfo Ana’nın yanında karanlıkların aydınlatılması, darbecilerin ve arkasındaki sermayeden ve tüm güçlerden hesap sormakta kararlı olanlar vardı. Berfo Ana’nın arkasından yükselen ses, mücadelenin süreceği, darbecilerden, sistemden ve bugün darbe koşullarını aratmayan, baskı, şiddet, gözaltı, tutuklama operasyonlarını sürdürenlerden hesap sorulacağını haykırıyordu.
AKP’nin geçmişte yaşananlara bol keseden eleştiri getirdiği, ancak hiçbir şeyi açığa çıkarmadığının göstergelerinden biri de Cemil Kırbayır davasıdır. AKP’nin ırkçı ve şoven, ulusalcı ve inkarcı, emek ve demokrasi düşmanı parti ve hükümetlere karşı mangalda kül bırakmadığını biliyoruz. MHP ve CHP’ye ırkçılık ve şovenizm, ulusalcılık ve ayrımcılık üzerine söyledikleri az bile sayılabilir. Ancak Türk-İslam Sentezci AKP’nin günümüzde yaptıklarını nasıl okuyacak, nereye koyacağız?
Daha dün AKP’li Bekir Bozdağ’ın Marmara Üniversitesi’nde yapacağı konuşmayı ellerinde pankartla, demokratik biçimde protesto eden öğrencilere gazla, copla, tazyikli suyla saldıran AKP Hükümeti’nin, Sinop ve Samsun’da yaşattıklarını nasıl değerlendireceğiz? 3. yüzyıl filozoflarından Diyojen’in doğum yeri olduğu söylenen Sinop’ta yaşananlar, AKP’yi aklamıyor, aksine, daha önce yaşanan katliamları hatırlatmaya neden oluyor.
AKP iktidarı, Sinop’ta ve Samsun’da gerçekleştirilen saldırı ve linç girişimlerini izlemekle, büyütüp boyut kazanmasını sağlamakla desteklemiştir. Başından beri böyle olmasını istediği ve olayların üzerinden pirim yapmak istediği anlaşılmaktadır. Hükümetin, İçişleri Bakanı Güler’in valilerin, Belediye Başkanlarının gösterdiği tutum ırkçı ve faşist saldırganların yanında yer aldıklarını göstermektedir. Saldırganların karşısına çıkan tek bir yetkili yoktur. Sinop’ta yaşananların, 2 Temmuz 1993’teki Tansu Çiller-CHP (SHP) Hükümetini hatırlatması boşuna değil.
HDK’nin aylar önce planladığı ve Karadeniz Bölgesi’ndeki bir bölüm şehri kapsayan gezi, emek, barış ve demokrasi mücadelesinden korkan güçlerin ortak ittifakıyla saldırının hedefi olmuştur. Bu gelişme göstermiştir ki, geçmişte yaşanan katliamların yeniden yaşanmamasının garantisi yoktur. Demokrasi ve özgürlük kazanılmadan, halk iktidarı kurulmadan bu mümkün olmayacaktır. Bu bakımdan Berfo Ana’nın sürdürdüğü mücadeleyi kararlıca, daha da güçlü sürdürmek tarihi bir sorumluluk ve zorunluluktur.