Ender İmrek
Berfo Ana’yı
kaybettik. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bir gün sonra devlet güçleri
tarafından gözaltına alınan ve bir daha haber alınamayan oğlunun akıbetini
öğrenmek için çırpınıp duran bir anne hayatını kaybetti. 33 yıldan bu yana
kemiklerini aradığı oğlu Cemil Kırbayır’a kavuşamadan aramızdan ayrıldı.
Ancak 105
yaşındaki Berfo Ana herkese büyük bir ders verdi. Mücadelenin yaşla değil,
başla ilgili olduğunu gösterdi.
O, yüzlerce Cumartesi
Anneleri’nin, kaybedilenlerin yakınlarının annesi oldu. 12 Eylül askeri
darbesinden sonra kaybedilen yüzlerce devrimciden biri olan Cemil Kırbayır’ın
davasını, toplumsal bir dava olarak ele aldı, tüm ‘faili meçhul’ sayılan devlet
kaynaklı cinayetlerin açığa çıkarılması için Kırbayır ailesiyle, oğulları,
kızları ve kardeşleriyle son nefesine kadar mücadele etti.
Berfo Ana’nın
cenazesi, dün Cumartesi Anneleri’nin eylemiyle “Cumartesi Anneleri Meydanı”
olarak anılan İstanbul Galatasay Meydanı’ndan uğurlandı. Tüm emek, barış ve
demokrasi güçlerinin temsilciler, işkencede ve gözaltında kaybedilenlerin
yakınları Berfo Ana’yı sevgiyle, karanfillerle, çiçeklerle uğurladılar.
Galatasaray
Meydanı’nda AKP Hükümeti’nden hiç kimse yoktu. İki yıl önce Başbakan’ın verdiği
sözler uçmuş gitmişti. İki ay önce Adalet Bakanı’nın verdiği sözlerin de bir
karşılığı yoktu. Savcılık dönemin sorumluları belliyken işlemi ilerletmiyordu.
Bir dönem 12 Eylül darbecisi generallerden hesap soracağını iddia eden,
kayıpların ve faili meçhullerin akıbetini açığa çıkaracağını, karanlık tarihi
aydınlatacağını iddia ederek, seçimlerde ve 12 Eylül referandumunda oy isteyen,
acıları dile getirip, timsah gözyaşlarına boğulan Başbakan ve temsilcilerinden
kimse yoktu. Galatasay Meydanı’nda cenazesiyle hesap soran Berfo Ana’nın
yanında karanlıkların aydınlatılması, darbecilerin ve arkasındaki sermayeden ve
tüm güçlerden hesap sormakta kararlı olanlar vardı. Berfo Ana’nın arkasından
yükselen ses, mücadelenin süreceği, darbecilerden, sistemden ve bugün darbe
koşullarını aratmayan, baskı, şiddet, gözaltı, tutuklama operasyonlarını
sürdürenlerden hesap sorulacağını haykırıyordu.
AKP’nin geçmişte
yaşananlara bol keseden eleştiri getirdiği, ancak hiçbir şeyi açığa
çıkarmadığının göstergelerinden biri de Cemil Kırbayır davasıdır. AKP’nin ırkçı
ve şoven, ulusalcı ve inkarcı, emek ve demokrasi düşmanı parti ve hükümetlere
karşı mangalda kül bırakmadığını biliyoruz. MHP ve CHP’ye ırkçılık ve şovenizm,
ulusalcılık ve ayrımcılık üzerine söyledikleri az bile sayılabilir. Ancak
Türk-İslam Sentezci AKP’nin günümüzde yaptıklarını nasıl okuyacak, nereye
koyacağız?
Daha dün AKP’li
Bekir Bozdağ’ın Marmara Üniversitesi’nde yapacağı konuşmayı ellerinde
pankartla, demokratik biçimde protesto eden
öğrencilere gazla, copla, tazyikli suyla saldıran AKP Hükümeti’nin, Sinop ve
Samsun’da yaşattıklarını nasıl değerlendireceğiz? 3. yüzyıl filozoflarından
Diyojen’in doğum yeri olduğu söylenen Sinop’ta yaşananlar, AKP’yi aklamıyor,
aksine, daha önce yaşanan katliamları hatırlatmaya neden oluyor.
AKP iktidarı,
Sinop’ta ve Samsun’da gerçekleştirilen saldırı ve linç girişimlerini izlemekle,
büyütüp boyut kazanmasını sağlamakla desteklemiştir. Başından beri böyle
olmasını istediği ve olayların üzerinden pirim yapmak istediği anlaşılmaktadır.
Hükümetin, İçişleri Bakanı Güler’in valilerin, Belediye Başkanlarının
gösterdiği tutum ırkçı ve faşist saldırganların yanında yer aldıklarını
göstermektedir. Saldırganların karşısına çıkan tek bir yetkili yoktur. Sinop’ta
yaşananların, 2 Temmuz 1993’teki Tansu Çiller-CHP (SHP) Hükümetini hatırlatması
boşuna değil.
HDK’nin aylar önce
planladığı ve Karadeniz Bölgesi’ndeki bir bölüm şehri kapsayan gezi, emek,
barış ve demokrasi mücadelesinden korkan güçlerin ortak ittifakıyla saldırının
hedefi olmuştur. Bu gelişme göstermiştir ki, geçmişte yaşanan katliamların
yeniden yaşanmamasının garantisi yoktur. Demokrasi ve özgürlük kazanılmadan,
halk iktidarı kurulmadan bu mümkün olmayacaktır. Bu bakımdan Berfo Ana’nın
sürdürdüğü mücadeleyi kararlıca, daha da güçlü sürdürmek tarihi bir sorumluluk
ve zorunluluktur.