Monday, February 4, 2013

Dost acı söylermiş


Hrant Dink
Agos, 19 Ağustos 2005
Biz ‘Kürt sorunu’ desek de demesek de, biz “Varlardı - yoklardı” diye tartışsak da, Kürtler varlar ve Kuzey Irak’ta gayrı bir Kürdistan kurdular. Ve şu da kesin olarak bilinmeli ki Kuzey Irak’ta Kürdistan’ın kurulmasıyla birlikte, Türkiye’nin Kürt sorunu da bütünüyle çehre değiştirdi ve kaçınılmaz sürecine girdi.
Bu sürecin özeti şudur: Gayrı Kürt sorunu Türkiye’nin sadece bir iç sorunu değil, ağırlıklı olarak dış sorunudur.
Gerçek bir…Türkiye’nin Güneydoğusu’nda sınır komşusunun adı artık Kürdistan’dır. Gerçek iki... Bu gerçeği kabul etmesi gereken sadece Türkiye değil, idrak etmesi gereken de bizatihi Kürdistan yönetiminin kendisidir. Gerçek üç... Dolayısıyla Kürdistan yönetimi, Kuzey komşusu Türkiye’de yaşanacak bir Kürt hareketinin kendisi ile komşusu Türkiye arasındaki ilişkileri etkileyeceğinin ve belirleyeceğinin farkında olmalıdır.
Öte yandan Türkiye’deki ‘Kürt hareketi’nin de farkında olması gereken gerçekler söz konusudur. Gerçek bir... Amerika’nın Irak’ta yarattığı Kürdistan devletinin oluş biçimine özenerek, bir bağımsız Kürt devleti de Türkiye’de yaratılabileceğine heves etmek, bizatihi Irak Kürdistan’ının varlığı nedeniyle gayrı olanak dışıdır. Gerçek iki... Şu noktadan sonra devam edecek ve PKK tarafından gerçekleştirilecek silahlı terör eylemleri sadece Türkiye’nin demokratik gelişimine darbe vurmakla kalmaz, esas olarak o çok özenilen Kuzey Irak’taki Kürdistan devletinin bekasına da darbe indirir…
Bireysel tercih açısından bakıldığında ise bundan böyle kendisine ille de Kürt devleti isteyen bir Kürt için sonuçta devlet de hazır. Göçer iki adım öteye ve bu arzusuna kavuşur. Tehlike topu topu bu kadardır.  Diğer bir deyişle Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün yegane teminatlarından biri bizatihi Irak Kürdistanı’nın varlığıdır. Bunun ters okuması da şudur: Eğer Türkiye’nin Güneydoğu’sunda ayrılıkçılık sürdüren bir Kürt hareketi varlığını sürdürürse bunun vebalini sadece Türkiye değil, aynı zamanda Irak Kürdistanı da çeker.
Demem o ki gayrı yüreğiniz ferah olsun. Bu ülke gerçekten bölünmez.
Tek yol ‘bir arada yaşama’
Önce şu vurgulamayı yapmak isterim: Kürtlerle konuşmanın temel yöntemi kendimizi Kürtlerin yerine koymaktan geçer. Bu yönteme başvurmadan Kürt sorunu üzerine konuşmak ahlaki de değildir, adil de. Dolayısıyla, “Siz Kürt olsaydınız ne yapardınız?” sorusu hayli önemlidir. Kuşkusuz bunun karşılığı olan “Siz Türk olsaydınız ne yapardınız?” sorusu da Kürtler için geçerlidir ve benzeri bir empatik yaklaşım gerektirir. Kürt’ün Kürt kalabilmesi arada bir Türk olabilmesiyle, Türk’ün de Türk kalabilmesi arada bir Kürt olabilmesiyle yakından ilgilidir.

Tabii bir de, ne Türk ne Kürt olarak Kürt sorununa bakmak var!
Sözgelimi, benim gibi Ermeni olabilirsiniz ve kendinizi hem Türklerin hem de Kürtlerin yerine koyup soruna bakmak mecburiyetinde hissedebilirsiniz.
O da yetmez tabii... Soruna bir de Ermeni gibi bakmanız gerekir. Ermeni gibi bakmanın ise tehlikesi daha baştan bellidir. “N’olacak” derler, “O zaten Türklerin ve Kürtlerin iyiliğini istemez. O bu çatışmanın varlığına için için seviniyordur. Geçmişte atalarına Türklerin ve Kürtlerin yaptıklarını unutmamıştır. Bedelinin ödendiğini düşünüyordur!”
Evet, Kürt sorunu üzerine bir Ermeni olarak söz söylerken işimin daha baştan çok zor olduğunu biliyorum. Ama yılacak değilim ve sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Ne Türk ne de Kürt halkına geçmişte yaşananlardan ötürü herhangi bir kin duyuyorum. En büyük isteğim ise bu iki halkın bugün birbirinden kopmaması ve geçmişte bizlerin yaşadığı türden dramların tekrar yaşanmaması.
Bugün kendimi Kürtlerin yerine koyuyorum ve onları çok iyi anlıyorum, çünkü geçtikleri bu süreçten benim halkım da geçti.  ‘Ezen ulus milliyetçiliği’nin ürettiği ‘ezilen ulus milliyetçiliği’nin ne demek olduğunu iyi bilirim. Bugünkü tartışmalar geçen iki asır boyunca bu topraklarda benim halkım üzerinden de aynı biçimiyle zaten yaşandı. Ezen ulus milliyetçiliğinin baskı ve dayatmalarının, ezilen ulus milliyetçiliğinin aklını başından nasıl aldığını ve ne gibi yanlışlara sürüklediğini ve buradan da ne gibi sonuçlar doğurduğunu asla unutmamalıyız.
Bugün tekrarlanan da aynı oyundur. Kürtler bu tuzağa düşmemeliler. Irak, İran, Suriye ve Türkiye coğrafyasında yaygın bir halde yaşayan Kürt halkı, tarihte hiç yaşamadığı yeni bir süreçten geçiyor. Kuzey Irak’ta oluşan ve artık bir devlet yapılanması haline dönüşen Kürt egemenliğiyle birlikte ilk kez bir fırsat ve şans yakaladığını düşünüyor. Bunun bir şans mı, şansızlık mı olacağı kaderin elinde değil, tamamıyla Kürtlerin elinde. Üstelik sadece Kuzey Irak’taki Kürt yöneticilerin değil, özellikle de Türkiye, İran, Suriye gibi komşu ülkelerin sınırlarında yaşayan Kürtlerin bundan sonraki tutumlarına çok daha bağlı.
On yıllardır ezen ulus milliyetçiliğinin baskısı altında yaşayan Türkiyeli Kürtlerin son zamanlarda yaşamaya başladığı ruhsal kopuş ve bu ruhsal kopuştan yükselen ezilen ulus milliyetçiliği, bugün artık her zamankinden daha fazla aklına sahip çıkmak durumundadır.
Gelinen noktada, Kürt halkı milliyetçilik cenderesine sıkıştırılmış, ‘aşağıya doğru’ uçuruma sürülmektedir. Biz Türkiyeliler bu uçurumun eşiğindeki Kürt halkına işte bir kurtuluş dalı uzatıyoruz. “Gelin, bir arada yaşamı savunalım” diyoruz. Tutunun bu dala sevgili Kürt kardeşlerim. Tutunun... Hem kendinizi kurtarın, hem bizleri..