Hrant Dink
Agos, 19 Ağustos
2005
Biz ‘Kürt sorunu’
desek de demesek de, biz “Varlardı - yoklardı” diye tartışsak da, Kürtler
varlar ve Kuzey Irak’ta gayrı bir Kürdistan kurdular. Ve şu da kesin olarak
bilinmeli ki Kuzey Irak’ta Kürdistan’ın kurulmasıyla birlikte, Türkiye’nin Kürt
sorunu da bütünüyle çehre değiştirdi ve kaçınılmaz sürecine girdi.
Bu sürecin özeti
şudur: Gayrı Kürt sorunu Türkiye’nin sadece bir iç sorunu değil, ağırlıklı
olarak dış sorunudur.
Gerçek
bir…Türkiye’nin Güneydoğusu’nda sınır komşusunun adı artık Kürdistan’dır.
Gerçek iki... Bu gerçeği kabul etmesi gereken sadece Türkiye değil, idrak
etmesi gereken de bizatihi Kürdistan yönetiminin kendisidir. Gerçek üç...
Dolayısıyla Kürdistan yönetimi, Kuzey komşusu Türkiye’de yaşanacak bir Kürt
hareketinin kendisi ile komşusu Türkiye arasındaki ilişkileri etkileyeceğinin
ve belirleyeceğinin farkında olmalıdır.
Öte yandan
Türkiye’deki ‘Kürt hareketi’nin de farkında olması gereken gerçekler söz
konusudur. Gerçek bir... Amerika’nın Irak’ta yarattığı Kürdistan devletinin
oluş biçimine özenerek, bir bağımsız Kürt devleti de Türkiye’de
yaratılabileceğine heves etmek, bizatihi Irak Kürdistan’ının varlığı nedeniyle
gayrı olanak dışıdır. Gerçek iki... Şu noktadan sonra devam edecek ve PKK
tarafından gerçekleştirilecek silahlı terör eylemleri sadece Türkiye’nin
demokratik gelişimine darbe vurmakla kalmaz, esas olarak o çok özenilen Kuzey
Irak’taki Kürdistan devletinin bekasına da darbe indirir…
Bireysel tercih
açısından bakıldığında ise bundan böyle kendisine ille de Kürt devleti isteyen
bir Kürt için sonuçta devlet de hazır. Göçer iki adım öteye ve bu arzusuna
kavuşur. Tehlike topu topu bu kadardır.
Diğer bir deyişle Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün yegane teminatlarından
biri bizatihi Irak Kürdistanı’nın varlığıdır. Bunun ters okuması da şudur: Eğer
Türkiye’nin Güneydoğu’sunda ayrılıkçılık sürdüren bir Kürt hareketi varlığını
sürdürürse bunun vebalini sadece Türkiye değil, aynı zamanda Irak Kürdistanı da
çeker.
Demem o ki gayrı
yüreğiniz ferah olsun. Bu ülke gerçekten bölünmez.
Tek yol ‘bir arada
yaşama’
Önce şu
vurgulamayı yapmak isterim: Kürtlerle konuşmanın temel yöntemi kendimizi
Kürtlerin yerine koymaktan geçer. Bu yönteme başvurmadan Kürt sorunu üzerine
konuşmak ahlaki de değildir, adil de. Dolayısıyla, “Siz Kürt olsaydınız ne
yapardınız?” sorusu hayli önemlidir. Kuşkusuz bunun karşılığı olan “Siz Türk
olsaydınız ne yapardınız?” sorusu da Kürtler için geçerlidir ve benzeri bir
empatik yaklaşım gerektirir. Kürt’ün Kürt kalabilmesi arada bir Türk olabilmesiyle,
Türk’ün de Türk kalabilmesi arada bir Kürt olabilmesiyle yakından ilgilidir.
Tabii bir de, ne
Türk ne Kürt olarak Kürt sorununa bakmak var!
Sözgelimi, benim
gibi Ermeni olabilirsiniz ve kendinizi hem Türklerin hem de Kürtlerin yerine
koyup soruna bakmak mecburiyetinde hissedebilirsiniz.
O da yetmez
tabii... Soruna bir de Ermeni gibi bakmanız gerekir. Ermeni gibi bakmanın ise
tehlikesi daha baştan bellidir. “N’olacak” derler, “O zaten Türklerin ve
Kürtlerin iyiliğini istemez. O bu çatışmanın varlığına için için seviniyordur.
Geçmişte atalarına Türklerin ve Kürtlerin yaptıklarını unutmamıştır. Bedelinin
ödendiğini düşünüyordur!”
Evet, Kürt sorunu
üzerine bir Ermeni olarak söz söylerken işimin daha baştan çok zor olduğunu
biliyorum. Ama yılacak değilim ve sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Ne
Türk ne de Kürt halkına geçmişte yaşananlardan ötürü herhangi bir kin
duyuyorum. En büyük isteğim ise bu iki halkın bugün birbirinden kopmaması ve
geçmişte bizlerin yaşadığı türden dramların tekrar yaşanmaması.
Bugün kendimi
Kürtlerin yerine koyuyorum ve onları çok iyi anlıyorum, çünkü geçtikleri bu
süreçten benim halkım da geçti. ‘Ezen
ulus milliyetçiliği’nin ürettiği ‘ezilen ulus milliyetçiliği’nin ne demek
olduğunu iyi bilirim. Bugünkü tartışmalar geçen iki asır boyunca bu topraklarda
benim halkım üzerinden de aynı biçimiyle zaten yaşandı. Ezen ulus
milliyetçiliğinin baskı ve dayatmalarının, ezilen ulus milliyetçiliğinin aklını
başından nasıl aldığını ve ne gibi yanlışlara sürüklediğini ve buradan da ne
gibi sonuçlar doğurduğunu asla unutmamalıyız.
Bugün tekrarlanan
da aynı oyundur. Kürtler bu tuzağa düşmemeliler. Irak, İran, Suriye ve Türkiye
coğrafyasında yaygın bir halde yaşayan Kürt halkı, tarihte hiç yaşamadığı yeni
bir süreçten geçiyor. Kuzey Irak’ta oluşan ve artık bir devlet yapılanması
haline dönüşen Kürt egemenliğiyle birlikte ilk kez bir fırsat ve şans
yakaladığını düşünüyor. Bunun bir şans mı, şansızlık mı olacağı kaderin elinde
değil, tamamıyla Kürtlerin elinde. Üstelik sadece Kuzey Irak’taki Kürt
yöneticilerin değil, özellikle de Türkiye, İran, Suriye gibi komşu ülkelerin
sınırlarında yaşayan Kürtlerin bundan sonraki tutumlarına çok daha bağlı.
On yıllardır ezen
ulus milliyetçiliğinin baskısı altında yaşayan Türkiyeli Kürtlerin son
zamanlarda yaşamaya başladığı ruhsal kopuş ve bu ruhsal kopuştan yükselen
ezilen ulus milliyetçiliği, bugün artık her zamankinden daha fazla aklına sahip
çıkmak durumundadır.
Gelinen noktada,
Kürt halkı milliyetçilik cenderesine sıkıştırılmış, ‘aşağıya doğru’ uçuruma
sürülmektedir. Biz Türkiyeliler bu uçurumun eşiğindeki Kürt halkına işte bir
kurtuluş dalı uzatıyoruz. “Gelin, bir arada yaşamı savunalım” diyoruz. Tutunun
bu dala sevgili Kürt kardeşlerim. Tutunun... Hem kendinizi kurtarın, hem
bizleri..
