Nasıl
oldu da ‘Brezilya Mucizesi’nden isyan çıktı? Yanı başımızda Gezi’de
olanları anlamak yerine komplolara saranlardan 10 bin km ötedekini
anlamalarını beklemek beyhude. En iyisi “Türkiye’yi karıştıran el ile
Brezilya’yı karıştıran el aynı” deyip çamura yatmak! Sıfır beyin
sarfiyatı!
Bir kere şu ‘Brezilya Mucizesi’ ifadesini özellikle ABD destekli eski
cuntacıların ağızlarını şapırdatarak sivil idareye karşı kendi
apoletlerini parlatmak için fazlasıyla kullandıklarını hatırlatalım.
Sadece 1974’te Brezilya’yı geçen 150 yılın toplamından daha fazla dış
borca sokmuş ve sonunda IMF’nin bataklığına saplanmış klasik
‘kalkınmacı’ geleneğe İşçi Partisi son 10 yılda ‘sosyal boyut’ ekledi.
Bayrağı 2011’de Lula da Silva’dan devralan Dilma Rousseff’in “40 milyon
yoksulu orta sınıfa taşıdık” derkenki övüntüsü elbette boş değil. Yoksul
ailelerin çocuklarını okula göndermeleri ve aşı yaptırmalarını
garantilemek için geliştirilen ‘Bolsa Familia’ bile başlı başına önemli
bir yardım projesi. Nüfusun yüzde 26’sı bundan faydalandı.
Yeni sosyal sınıfın talepleri
Ekonomi 6. sıradan dünya ligine çıksa da, hatta yoksullukla mücadele
programı Latinlere ilham olup Güney Afrika’da ders kitaplarına girse de
ne yeni orta sınıfın talepleri karşılık buldu ne de favelalarda
(gecekondu) yaşayan milyonların sorunları çözüldü.
İsyanın ateşini yakan toplu taşıma ücretlerine 20 sentlik zam geri
alındığı halde olayların bitmemesi yeni orta sınıf dahil toplumsal
kesimlerin daha fazla talepkâr olduğunu gösteriyor. Sosyal değişime
paralel ‘sorgulama ve isyan etme’ iradesinin de geliştiği görülüyor.
İsyan bir avuç üyeden oluşan Passe Livre’nin (Bedava Bilet Hareketi)
öncülüğünde başlasa da sayıları geçen hafta 1 milyonu aşan eylemcilerin
bileşenleri Gezi profilini anımsatıyor: Çoğu okumuş, partisiz, lidersiz
gençler… Eğitim, sağlık ve ulaşım sisteminin pespayeliği, dev
şirketlerin kamu imkânlarıyla şiştikçe şişmesi, yolsuzluk, kayırmacılık,
eşitsizlik, parlamenterlerin kendi özlük hakları için yaptıkları kıyak
düzenlemeler isyanı kartopu gibi büyüten nedenler… İşin Türkçesi
insanlarAlman ve İngilizler kadar vergi verip 3. sınıf hizmet alıyor.
Brezilya eğitim kalitesi açısından 40 ülke arasında sondan ikinci. Durum
buyken 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyatları için 13 milyar dolar
harcanması bir taşma noktası oldu. Donanımlı spor tesislerine atfen
“FIFA standardında hastane ve okul istiyoruz” sloganı hizmet
sektöründeki tahammül edilemez sınırı anlatıyor.
Görülmeyen yerli
Hükümet sadece orta sınıf ve favelaların değil yerlilerin de ahını almış
durumda. Topraklarını tarımın titanlarına ve baraj ya da hidroelektrik
santrallarına kaptıran yerlilerin yıllardır yaptıkları eylemler ne yazık
ki ses duvarını aşamadı. Ama titanlar Sao Paulo ve Rio de Janeiro’da
futbol adına kendilerine büyük alanlar açınca yerlilerin başaramadığı
işte o patlama toplumun diğer katmanlarına nasip oldu. İnsanlar spor
bahanesiyle dev şirketlere rant sağlandığını düşünüyor. Guardian’a
konuşan toplum temsilcisi Altair Antunes Cumarães, “Olimpiyatlar 27 gün
sürecek. Bu spor değil emlak spekülasyonu. Bunun arkasında büyük yapı
şirketleri var. 20 yıldır bizi buralardan sürmek istiyorlar çünkü üst
tabaka için alan kalmadı” diyor. Independent’a göre iyileştirme programı
çerçevesinde 10 yılda 200 favelaya 3 milyar dolar harcayan hükümet beri
tarafta Dünya Kupası ve Olimpiyat inşaatlarına yol açmak için 30 bin
kişiyi evlerinden çıkardı. Vatandaşlık hakları örgütü Witness’e göre
oyunlar için toplam 170 bin kişi evini kaybetti ya da kaybedecek.
Değişime direnen kibir
Her ne kadar “Değişime devam” sloganıyla iktidara gelen eski devrimci
Rousseff gösterilerden gurur duysa da İşçi Partisi iktidarı sızlanan
halka yaşam standartlarındaki iyileşmelerden dolayı duymaları gereken
minnet borcunu hatırlatıp muhalefetin iktidara gelmesi halinde
kazanımların gerileyeceği uyarısında bulunuyor. Tıpkı Başbakan Tayyip
Erdoğan’ın belediye başkanı iken İstanbullulara içirdiği suları her daim
hatırlatması gibi…
PUCRS’tan Rodrigo Nunes’in İşçi Partisi’nin durumunu ortaya koyan şu
tespiti Türkiye ile paralel çağrışımlar yapıyor: “Onlarca yıldır İşçi
Partisi yeni talepler ve sosyal gruplar için bir kanal vazifesi gördü.
Şimdi halkın değişim talebi karşısında kibirli, kaba, ‘kanun ve
düzenden’ yana bir çizgi benimsemektedir.”
Değişime öncülük edenler bir noktadan sonra ülkenin geleceğini kendi
gelecekleriyle eşitleyince yeni değişim taleplerini tehdit olarak
görmeye başlıyor. Son yıllarda pek çok uluslararası platformda adı
birlikte anılan Brezilya ve Türkiye’nin ortak sorunu sanırım bu.
