Monday, June 24, 2013

Yıldızın parlamayan tarafı ve yerlilerin ahı

 
FEHİM TAŞTEKİN 
Nasıl oldu da ‘Brezilya Mucizesi’nden isyan çıktı? Yanı başımızda Gezi’de olanları anlamak yerine komplolara saranlardan 10 bin km ötedekini anlamalarını beklemek beyhude. En iyisi “Türkiye’yi karıştıran el ile Brezilya’yı karıştıran el aynı” deyip çamura yatmak! Sıfır beyin sarfiyatı!

Bir kere şu ‘Brezilya Mucizesi’ ifadesini özellikle ABD destekli eski cuntacıların ağızlarını şapırdatarak sivil idareye karşı kendi apoletlerini parlatmak için fazlasıyla kullandıklarını hatırlatalım. Sadece 1974’te Brezilya’yı geçen 150 yılın toplamından daha fazla dış borca sokmuş ve sonunda IMF’nin bataklığına saplanmış klasik ‘kalkınmacı’ geleneğe İşçi Partisi son 10 yılda ‘sosyal boyut’ ekledi. Bayrağı 2011’de Lula da Silva’dan devralan Dilma Rousseff’in “40 milyon yoksulu orta sınıfa taşıdık” derkenki övüntüsü elbette boş değil. Yoksul ailelerin çocuklarını okula göndermeleri ve aşı yaptırmalarını garantilemek için geliştirilen ‘Bolsa Familia’ bile başlı başına önemli bir yardım projesi. Nüfusun yüzde 26’sı bundan faydalandı.

Yeni sosyal sınıfın talepleri

Ekonomi 6. sıradan dünya ligine çıksa da, hatta yoksullukla mücadele programı Latinlere ilham olup Güney Afrika’da ders kitaplarına girse de ne yeni orta sınıfın talepleri karşılık buldu ne de favelalarda (gecekondu) yaşayan milyonların sorunları çözüldü.

İsyanın ateşini yakan toplu taşıma ücretlerine 20 sentlik zam geri alındığı halde olayların bitmemesi yeni orta sınıf dahil toplumsal kesimlerin daha fazla talepkâr olduğunu gösteriyor. Sosyal değişime paralel ‘sorgulama ve isyan etme’ iradesinin de geliştiği görülüyor. İsyan bir avuç üyeden oluşan Passe Livre’nin (Bedava Bilet Hareketi) öncülüğünde başlasa da sayıları geçen hafta 1 milyonu aşan eylemcilerin bileşenleri Gezi profilini anımsatıyor: Çoğu okumuş, partisiz, lidersiz gençler… Eğitim, sağlık ve ulaşım sisteminin pespayeliği, dev şirketlerin kamu imkânlarıyla şiştikçe şişmesi, yolsuzluk, kayırmacılık, eşitsizlik, parlamenterlerin kendi özlük hakları için yaptıkları kıyak düzenlemeler isyanı kartopu gibi büyüten nedenler… İşin Türkçesi insanlarAlman ve İngilizler kadar vergi verip 3. sınıf hizmet alıyor. Brezilya eğitim kalitesi açısından 40 ülke arasında sondan ikinci. Durum buyken 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyatları için 13 milyar dolar harcanması bir taşma noktası oldu. Donanımlı spor tesislerine atfen “FIFA standardında hastane ve okul istiyoruz” sloganı hizmet sektöründeki tahammül edilemez sınırı anlatıyor.

Görülmeyen yerli

Hükümet sadece orta sınıf ve favelaların değil yerlilerin de ahını almış durumda. Topraklarını tarımın titanlarına ve baraj ya da hidroelektrik santrallarına kaptıran yerlilerin yıllardır yaptıkları eylemler ne yazık ki ses duvarını aşamadı. Ama titanlar Sao Paulo ve Rio de Janeiro’da futbol adına kendilerine büyük alanlar açınca yerlilerin başaramadığı işte o patlama toplumun diğer katmanlarına nasip oldu. İnsanlar spor bahanesiyle dev şirketlere rant sağlandığını düşünüyor. Guardian’a konuşan toplum temsilcisi Altair Antunes Cumarães, “Olimpiyatlar 27 gün sürecek. Bu spor değil emlak spekülasyonu. Bunun arkasında büyük yapı şirketleri var. 20 yıldır bizi buralardan sürmek istiyorlar çünkü üst tabaka için alan kalmadı” diyor. Independent’a göre iyileştirme programı çerçevesinde 10 yılda 200 favelaya 3 milyar dolar harcayan hükümet beri tarafta Dünya Kupası ve Olimpiyat inşaatlarına yol açmak için 30 bin kişiyi evlerinden çıkardı. Vatandaşlık hakları örgütü Witness’e göre oyunlar için toplam 170 bin kişi evini kaybetti ya da kaybedecek.

Değişime direnen kibir

Her ne kadar “Değişime devam” sloganıyla iktidara gelen eski devrimci Rousseff gösterilerden gurur duysa da İşçi Partisi iktidarı sızlanan halka yaşam standartlarındaki iyileşmelerden dolayı duymaları gereken minnet borcunu hatırlatıp muhalefetin iktidara gelmesi halinde kazanımların gerileyeceği uyarısında bulunuyor. Tıpkı Başbakan Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanı iken İstanbullulara içirdiği suları her daim hatırlatması gibi…

PUCRS’tan Rodrigo Nunes’in İşçi Partisi’nin durumunu ortaya koyan şu tespiti Türkiye ile paralel çağrışımlar yapıyor: “Onlarca yıldır İşçi Partisi yeni talepler ve sosyal gruplar için bir kanal vazifesi gördü. Şimdi halkın değişim talebi karşısında kibirli, kaba, ‘kanun ve düzenden’ yana bir çizgi benimsemektedir.”

Değişime öncülük edenler bir noktadan sonra ülkenin geleceğini kendi gelecekleriyle eşitleyince yeni değişim taleplerini tehdit olarak görmeye başlıyor. Son yıllarda pek çok uluslararası platformda adı birlikte anılan Brezilya ve Türkiye’nin ortak sorunu sanırım bu.