Erbil Tuşalp
PSİKOLOJİK SAVAŞ
UNSURU: Recep Bey’in “o psikolojik harekat denen ifade vardı ya…” yaklaşımıyla
önemsizleştirdiği “psikolojik savaşın” ne olduğu bilinseydi, bu kadar
sevinilmezdi. Taslak listede adı geçen çok sayıda akil arkadaşın sevinci kısa
sürdü. Operasyonun amacı, sıcak ya da soğuk savaşın bilinen tuzaklarından
biriydi:
“Gezici vaiz
sosuyla” süslenen akil adamlara aslında hükümet adına ikna turuna katılan
“psikolojik savaş unsuru” rolü verilmişti.
“Akil adamı”
gerçek anlamından soyutlayan okyanus ötesi bu pazarlama yönteminin ülkede ve
bölgede yeni acılara neden olacağı belliydi.
Mal meydana
çıktıktan sonra sevinmenin ya da üzülmenin hiç kimseye yararı yok. Siparişi
verenin “alımların ağırlıklı olarak Müslüman mahallesinden” yapılmasını
istediği “tedarikçinin de talimata aynen uyduğu” açık seçik ortada.
O pazarın
konuşurken “taammüden sahteci” yazarken “ağır tahrikçi” ip cambazı ustalarını
anımsamanın tam zamanı. Önce Abdurrahman Dilipak:
“-Batı anlamında
bir demokrasi İslam diniyle uyuşabilir mi?
·
İslamı
demokrasiyle, liberalizmle, rasyonalizmle açıklayamayız. İslam demokrat
değildir. Rasyonalist de değildir. İslam’ın kendi değerleri var. Ben
demokrasiden çok daha fazlasını istiyorum.
·
Sizin
istediğinizle demokrasi arasındaki farklar neler?
·
Hiçbir
Batı demokrasisinde insanlara kendi hukukuyla yargılanma hakkı tanınmaz. İslama
göre insanlar kendi cemaatlerinin hukukuna göre yargılanmalıdır. İslamda kanun
koyucu yok.
·
Bu
kuralların dışına çıkanlar cezalandırılır mı?
·
Dinde
zorlama yoktur, fakat İslam’da vardır. Kurallara uymuyorsa cezalandırılır.
Müslüman kadın başı açık gezemez, Müslüman kişi oruç yiyemez. Cezalandırılır.
Her çocuk 18 yaşına geldiği zaman dinden çıkabilir. Ama süre geçtikten sonra
dinden çıkarsa öldürülür; yani öldürme hüküm olarak vardır.” (3 Ocak 1987)
Dilipak’ı barış
ve demokrasi savaşçısı psikolojik savaş akilleri listesinde görmek insanı
şaşırtmıyor.
EXETER’Lİ İKİ
AKİL: Dolmabahçe’den sefere çıkan psikolojik savaş unsurları arasında rastlantı
bu ya, İngiltere’nin Exeter Üniversitesi’nden iki kişi var. Bünyesinde Kürt,
Arap ve İslami Araştırmalar Enstitüleri olan bu bilim yuvası Ortadoğu ve
Afrika’da İngiliz sömürgeciliğini sürdürecek İslam, Arap ve Kürt uzmanı
politikacı, diplomat, idareci, asker ve istihbarat elemanı yetiştirmekle ünlü.
Adını akil psikolojik unsur listesine yazdıranlardan Fethullahçıların Akevler
grubundan Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe yıllar önce katıldığı 10
Kasım Anma Günü’nü anlatıyordu:
“Hakim güçler
‘ya bizim gibi yaşarsın ya da her türlü fitneyi, fesadı içinize sokarız’ diyor.
Bu yüzden de bakanlar bile kendi dünya görüşlerini bakanlıklarına yansıtamıyor.
Bu sabah ben de resmi görevim nedeniyle bir törene katıldım. Süslü püslü
görünüşüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. İnancımıza saygı duyulmadığı,
sövüldüğü bir dönemde, içim kan
ağlayarak, bugünkü törenlere katıldım. Belki Başbakan’ın bakanların,
milletvekillerinin bazı mecburiyetleri vardır. Ancak sizin hiçbir
mecburiyetiniz yok. Bu zulüm düzeni değişmeli. Bekledik, biraz daha
bekleyeceğiz. Gün ola, harman ola. Müslümanlar içlerindeki hırsı, kini, nefreti
eksik etmesin. Bu bizim boynumuzun borcudur.” (10 Kasım 1996)
ZALİM DE VAR
ZULÜM DE: Barışsever psikolojik savaş unsurları listesinde yıllar yılı
unutulmayacak isimler var. Kimi “Tesettür amacının seksüel duygu uyandırmamak
olduğunu” mırıldıyor. (26 Ağustos 2007) Kimi, “İstanbul sokaklarında dolaşan
her iki başı açık genç ve yetişkin kadından birinin resmen hayat kadını”
olduğunu söylüyor. (20 Aralık 2007)
Kimi öyküde
Evren Paşa zalimi, kimi öyküde Recep Bey zulmü var. Yarına...
***
Akil adam galerisi-2
Erbil Tuşalp
BİR ŞİŞKO
İMAMCIK: Galerinin bugünkü konukları “psikolojik savaş unsuru” olarak hükümet
adına ikna turuna katılan feleğin çemberinden geçmiş iki ünlü gazeteci. Biri
“akil rekortmeni” Taraf’tan, öteki Yeni Şafak’la ikincilik kürsüsünü paylaşan
Star’dan. İki yeminli yandaş. Gazeteleri ayrı gönülleri bir.
Biri ‘68
kuşağının gençlik liderlerinden. Önce Tarsus Amerikan sonra Ankara Siyasal
Bilgiler. 12 Mart ve 12 Eylül’e ödenen 7 yılın mahpusluk ve kaçaklık günleri.
Dönene kadar Çin yanlısı sıkı bir solcu. Türkiye İhtilalci İşçi Köylü
Partisi’nin başkanlık kurulu üyesi. Türkiye’nin zor yıllarında Aydınlık
gazetesinin genel yayın yönetmeni Almancı Oral Çalışlar.
Öteki; imamın
ordusu kuruluncaya kadar Arapça’yı Suriye çöllerinde arayan adil düzenci-milli
görüşçü mazlum bir Nurcu. İmam hatipli Yüksek İslam Enstitü’lü bir şişko
imamcık. Önce Exeter’de İslam Araştırmaları Enstitüsü, sonra Harvard’da
Ortadoğu Araştırmalar Merkezi. En sonunda ülkenin yönetimine en yakın köşe
yazarı Fethullahçı Bilderberg’çi Fehmi Koru.
KATKIDA
BULUNMAYA HAZIR: Oral’ın dönekliği çok konuşuldu ama korkaklığına pek değinen
olmadı.12 Mart’ın acılarını bilenlerin çoğu gibi o da 12 Eylül’den çok korktu.
Cunta gücünü, üç
gazeteyi Aydınlık’ı, Demokrat’ı ve Hergün’ü bir gecede süresiz kapatarak
gösterdi. Kapatma işleminden 6 gün sonra İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’na
yapılan başvuru anlamlı bir gülümseme ile karşılanacaktı.
Aydınlık
gazetesi Genel Yayın Müdürü Oral Çalışlar inanması güçtü ama yönettiği
gazetenin “bugüne kadarki yayın dönemlerinde Milli Güvenlik Konseyi’nin ilan
ettiği amaçların gerçekleşmesine çalışıldığını...” savunuyordu. Anlaşılan çok
korkmuştu utanılacak bir iş yaptığının ayırdında değildi. Başvuruda ileriye
dönük acıklı bir beklenti vardı:
“Gazetemiz
görüş, öneri ve yapıcı eleştirilerini her zaman olduğu gibi açık yüreklilik ve
dürüstlükle ortaya koyarak yeni yönetimin ilan ettiği amaçların başarılmasına
katkıda bulunmaya hazırdır”
Oral’ın yeni
darbeye hizmet etmeye hazır olduğunu söylemesine pek inanan çıkmadı. Ama o
uğursuz dilekçe 33 yıl sonra psikolojik savaş unsuru akil adam olmanın belki de
ilk adımı oldu.”
“Ayet ve
hadisleri alet ederek, İslamcı hareketi içten yıkıp teslim alacak bir
psikolojik savaşı örgütleyecek koordinasyon kurulunun baş danışmanlığına
kişisel özellikleri tek tek sayılan Fethullah Gülen, yardımcılığına ise Hoca
Efendi’nin yakını Fehmi Koru’nun getirilmesi” öneriliyordu. Tarafçılara göre
Gülen, “Körfez savaşı başlar başlamaz tedavi maksadıyla bulunduğu ABD’den
Türkiye’ye gönderiliyor” ve hiç zaman yitirmeden propagandaya başlıyordu.
(Taraf dergisi, Mart 1991)
Suçlamalara
aldırmayacak gazeteci kimliğinin gölgesinde bildiği yolda yürüyecekti. Bir gün
Suudi Arabistan Kralı Fahd bin Abdülaziz’in danışmanı CIA ajanı Ruzi Nazar’la,
bir başka gün CIA ajanı Frank Terpil’in müşterisi Murat Bayrak’la “söyleşi
yapmaya” gidiyordu. Söyleşilerde elbette Nazar’ın Orta Asya danışmanlığı,
Terpil’in silah tüccarlığı olmayacaktı.
Böyle bir
donanımla gelinen adresin “akil damgalı psikolojik savaş unsuru” olması belki
de olağan bir sonuçtu.
O, sanki bu iş
için yaratılmıştı. Kimi zaman patron kulağına atılması gereken yazarları
fısıldayacak; kimi zaman polise savcıya yol gösterecekti.
Şimdi bunları
psikolojik savaş unsuru yapanlar, gerçekten barış istiyor mu, bir kez daha
düşünelim. ALINTI..Sol