Sunday, April 21, 2013

Akil adam galerisi




 

 Erbil Tuşalp

PSİKOLOJİK SAVAŞ UNSURU: Recep Bey’in “o psikolojik harekat denen ifade vardı ya…” yaklaşımıyla önemsizleştirdiği “psikolojik savaşın” ne olduğu bilinseydi, bu kadar sevinilmezdi. Taslak listede adı geçen çok sayıda akil arkadaşın sevinci kısa sürdü. Operasyonun amacı, sıcak ya da soğuk savaşın bilinen tuzaklarından biriydi:
“Gezici vaiz sosuyla” süslenen akil adamlara aslında hükümet adına ikna turuna katılan “psikolojik savaş unsuru” rolü verilmişti.
“Akil adamı” gerçek anlamından soyutlayan okyanus ötesi bu pazarlama yönteminin ülkede ve bölgede yeni acılara neden olacağı belliydi.
Mal meydana çıktıktan sonra sevinmenin ya da üzülmenin hiç kimseye yararı yok. Siparişi verenin “alımların ağırlıklı olarak Müslüman mahallesinden” yapılmasını istediği “tedarikçinin de talimata aynen uyduğu” açık seçik ortada.
O pazarın konuşurken “taammüden sahteci” yazarken “ağır tahrikçi” ip cambazı ustalarını anımsamanın tam zamanı. Önce Abdurrahman Dilipak:
“-Batı anlamında bir demokrasi İslam diniyle uyuşabilir mi?
·         İslamı demokrasiyle, liberalizmle, rasyonalizmle açıklayamayız. İslam demokrat değildir. Rasyonalist de değildir. İslam’ın kendi değerleri var. Ben demokrasiden çok daha fazlasını istiyorum.
·         Sizin istediğinizle demokrasi arasındaki farklar neler?
·         Hiçbir Batı demokrasisinde insanlara kendi hukukuyla yargılanma hakkı tanınmaz. İslama göre insanlar kendi cemaatlerinin hukukuna göre yargılanmalıdır. İslamda kanun koyucu yok.
·         Bu kuralların dışına çıkanlar cezalandırılır mı?
·         Dinde zorlama yoktur, fakat İslam’da vardır. Kurallara uymuyorsa cezalandırılır. Müslüman kadın başı açık gezemez, Müslüman kişi oruç yiyemez. Cezalandırılır. Her çocuk 18 yaşına geldiği zaman dinden çıkabilir. Ama süre geçtikten sonra dinden çıkarsa öldürülür; yani öldürme hüküm olarak vardır.” (3 Ocak 1987)

Dilipak’ı barış ve demokrasi savaşçısı psikolojik savaş akilleri listesinde görmek insanı şaşırtmıyor.

EXETER’Lİ İKİ AKİL: Dolmabahçe’den sefere çıkan psikolojik savaş unsurları arasında rastlantı bu ya, İngiltere’nin Exeter Üniversitesi’nden iki kişi var. Bünyesinde Kürt, Arap ve İslami Araştırmalar Enstitüleri olan bu bilim yuvası Ortadoğu ve Afrika’da İngiliz sömürgeciliğini sürdürecek İslam, Arap ve Kürt uzmanı politikacı, diplomat, idareci, asker ve istihbarat elemanı yetiştirmekle ünlü. Adını akil psikolojik unsur listesine yazdıranlardan Fethullahçıların Akevler grubundan Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe yıllar önce katıldığı 10 Kasım Anma Günü’nü anlatıyordu:
“Hakim güçler ‘ya bizim gibi yaşarsın ya da her türlü fitneyi, fesadı içinize sokarız’ diyor. Bu yüzden de bakanlar bile kendi dünya görüşlerini bakanlıklarına yansıtamıyor. Bu sabah ben de resmi görevim nedeniyle bir törene katıldım. Süslü püslü görünüşüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. İnancımıza saygı duyulmadığı, sövüldüğü bir dönemde, içim kan ağlayarak, bugünkü törenlere katıldım. Belki Başbakan’ın bakanların, milletvekillerinin bazı mecburiyetleri vardır. Ancak sizin hiçbir mecburiyetiniz yok. Bu zulüm düzeni değişmeli. Bekledik, biraz daha bekleyeceğiz. Gün ola, harman ola. Müslümanlar içlerindeki hırsı, kini, nefreti eksik etmesin. Bu bizim boynumuzun borcudur.” (10 Kasım 1996)
ZALİM DE VAR ZULÜM DE: Barışsever psikolojik savaş unsurları listesinde yıllar yılı unutulmayacak isimler var. Kimi “Tesettür amacının seksüel duygu uyandırmamak olduğunu” mırıldıyor. (26 Ağustos 2007) Kimi, “İstanbul sokaklarında dolaşan her iki başı açık genç ve yetişkin kadından birinin resmen hayat kadını” olduğunu söylüyor. (20 Aralık 2007)
Kimi öyküde Evren Paşa zalimi, kimi öyküde Recep Bey zulmü var. Yarına...
***

Akil adam galerisi-2
Erbil Tuşalp

BİR ŞİŞKO İMAMCIK: Galerinin bugünkü konukları “psikolojik savaş unsuru” olarak hükümet adına ikna turuna katılan feleğin çemberinden geçmiş iki ünlü gazeteci. Biri “akil rekortmeni” Taraf’tan, öteki Yeni Şafak’la ikincilik kürsüsünü paylaşan Star’dan. İki yeminli yandaş. Gazeteleri ayrı gönülleri bir.
Biri ‘68 kuşağının gençlik liderlerinden. Önce Tarsus Amerikan sonra Ankara Siyasal Bilgiler. 12 Mart ve 12 Eylül’e ödenen 7 yılın mahpusluk ve kaçaklık günleri. Dönene kadar Çin yanlısı sıkı bir solcu. Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi’nin başkanlık kurulu üyesi. Türkiye’nin zor yıllarında Aydınlık gazetesinin genel yayın yönetmeni Almancı Oral Çalışlar.
Öteki; imamın ordusu kuruluncaya kadar Arapça’yı Suriye çöllerinde arayan adil düzenci-milli görüşçü mazlum bir Nurcu. İmam hatipli Yüksek İslam Enstitü’lü bir şişko imamcık. Önce Exeter’de İslam Araştırmaları Enstitüsü, sonra Harvard’da Ortadoğu Araştırmalar Merkezi. En sonunda ülkenin yönetimine en yakın köşe yazarı Fethullahçı Bilderberg’çi Fehmi Koru.
KATKIDA BULUNMAYA HAZIR: Oral’ın dönekliği çok konuşuldu ama korkaklığına pek değinen olmadı.12 Mart’ın acılarını bilenlerin çoğu gibi o da 12 Eylül’den çok korktu.
Cunta gücünü, üç gazeteyi Aydınlık’ı, Demokrat’ı ve Hergün’ü bir gecede süresiz kapatarak gösterdi. Kapatma işleminden 6 gün sonra İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’na yapılan başvuru anlamlı bir gülümseme ile karşılanacaktı.
Aydınlık gazetesi Genel Yayın Müdürü Oral Çalışlar inanması güçtü ama yönettiği gazetenin “bugüne kadarki yayın dönemlerinde Milli Güvenlik Konseyi’nin ilan ettiği amaçların gerçekleşmesine çalışıldığını...” savunuyordu. Anlaşılan çok korkmuştu utanılacak bir iş yaptığının ayırdında değildi. Başvuruda ileriye dönük acıklı bir beklenti vardı:
“Gazetemiz görüş, öneri ve yapıcı eleştirilerini her zaman olduğu gibi açık yüreklilik ve dürüstlükle ortaya koyarak yeni yönetimin ilan ettiği amaçların başarılmasına katkıda bulunmaya hazırdır”
Oral’ın yeni darbeye hizmet etmeye hazır olduğunu söylemesine pek inanan çıkmadı. Ama o uğursuz dilekçe 33 yıl sonra psikolojik savaş unsuru akil adam olmanın belki de ilk adımı oldu.”

PSİKOLOJİK SAVAŞI ÖRGÜTLEYECEK: Onu en iyi birlikte saf tuttuğu mücadele arkadaşı yakınları anlattı. CIA’in “ılımlı İslamcılara daha çok hayat hakkı verilmesi gerektiğini” raporladığı yıllarda radikal İslamın yayın organlarında “İslami hassasiyet gözlenmeyen Fehmi Koru, bizce pasifist bir ajandır” suçlaması vardı. Suçlamalar insafa sığmayacak kadar ağırdı.
“Ayet ve hadisleri alet ederek, İslamcı hareketi içten yıkıp teslim alacak bir psikolojik savaşı örgütleyecek koordinasyon kurulunun baş danışmanlığına kişisel özellikleri tek tek sayılan Fethullah Gülen, yardımcılığına ise Hoca Efendi’nin yakını Fehmi Koru’nun getirilmesi” öneriliyordu. Tarafçılara göre Gülen, “Körfez savaşı başlar başlamaz tedavi maksadıyla bulunduğu ABD’den Türkiye’ye gönderiliyor” ve hiç zaman yitirmeden propagandaya başlıyordu. (Taraf dergisi, Mart 1991)
Suçlamalara aldırmayacak gazeteci kimliğinin gölgesinde bildiği yolda yürüyecekti. Bir gün Suudi Arabistan Kralı Fahd bin Abdülaziz’in danışmanı CIA ajanı Ruzi Nazar’la, bir başka gün CIA ajanı Frank Terpil’in müşterisi Murat Bayrak’la “söyleşi yapmaya” gidiyordu. Söyleşilerde elbette Nazar’ın Orta Asya danışmanlığı, Terpil’in silah tüccarlığı olmayacaktı.
Böyle bir donanımla gelinen adresin “akil damgalı psikolojik savaş unsuru” olması belki de olağan bir sonuçtu.
O, sanki bu iş için yaratılmıştı. Kimi zaman patron kulağına atılması gereken yazarları fısıldayacak; kimi zaman polise savcıya yol gösterecekti.
Şimdi bunları psikolojik savaş unsuru yapanlar, gerçekten barış istiyor mu, bir kez daha düşünelim. ALINTI..Sol