Çifte standartlı
namus kavramının kurbanı zarif kadın mahrum olduğu birçok şeyin farkına
vardıkça kocasına öfkesi büyür, bir kadın olarak kimliğine sahip çıkabileceğini
hissettiğinde ise korkar, dinine tekrar sarılma refleksi baş gösterir.
Murat TÜRKER
İstanbul - BİA
Haber Merkezi
13 Nisan 2013,
Cumartesi
Bu öyle bir dünya
ki daha önce cinsel ilişkiye hiç girmemiş bir kadın tecavüzcüsüne şan
kazandırırken fahişe rolüne bürüneni zorba erkeğin barbarlığından kendini
kurtarabiliyor. İslam dininin ilkelerini çarpıtılmak suretiyle kadınların
üzerindeki baskının fanatikçe uygulandığı memleketlerden Afganistan'daki kaos
yıllardır sonlandırılamıyor, bölgeye yapılan global müdahale sonucunda bedeli
en ağır ödeyenler yine toplumun zayıf halkaları oluyor.
32. İstanbul Film
Festivalinde gösterilen Atiq Rahimi'nin Sabır Taşı adlı ödüllü filmi
gezegendeki kronik vakalardan Afganistan’ı bir kez daha masaya yatırarak tüm
kadınların erkek boyunduruğuna isyanını dile getirirken İran'lı sürgün oyuncu
Golshifteh Farahani'nin insan hakları savunuculuğunu başarıyla perçinliyor.
"Sevişmeyi
bilmeyenler savaşır"
Kahramanımızı
çarpışmaların tüm şiddetiyle sürdüğü bir mahallede felçli kocasını hayatta
tutma çabaları içinde görürüz; eczane borçları yüzünden serum alamayacak
durumda olduğundan şekerli suyla idare etmekte, küçük kızlarını sıkıntılardan
uzak tutmaya çalışsa da artan şiddetin etkilerinden koruyamamaktadır.
Sürekli bomba
saldırıları ve silahlı erkeklerin hiddetine maruz kalan bölgede sıkışıp
kaldıklarından sık sık sığınağa inmeye mecbur olmakta, her evlerine
döndüklerinde de yıkım ve aile reisinin ölü bedeniyle karşı karşıya kalma
korkusuyla yaşamaktadır.
Kahramanımız
çareyi kızlarını fahişe olan halasına teslim etmekte bulur ve herhangi bir
uzvunu kıpırdatamadan sadece nefes alıp veren kocasıyla monologu yoğunlaşır.
Kendisine öğretildiği kadarıyla varlığı erkeğine bağlıdır ve kendini kocasının
olmadığı bir dünyada tahayyül bile edemediğinden eşini hayata döndürmek için
yoğun ilgisini esirgemez. Fakat anılarını deştikçe savaş kahramanı kocanın
sanıldığı kadar sevecen olmadığını hem kendisi hem de biz idrak ederiz; şimdiye
kadar doğru dürüst konuşmadıkları, birbirlerine şefkat gösteremedikleri,
sevişmedikleri ve öpüşmedikleri acı birer gerçek olarak ortaya saçılır.
Çifte standartlı
namus kavramının kurbanı zarif kadın mahrum olduğu birçok şeyin farkına
vardıkça kocasına öfkesi büyür, bir kadın olarak kimliğine sahip çıkabileceğini
hissettiğinde ise korkar, dinine tekrar sarılma refleksi baş gösterir. Çocuk doğuramadığından
kusurlu bir malmışçasına kayınpederinin tecavüzüne defalarca uğramış olan,
hayattaki tek dayanağı halasına tekrar sığınır; ondan hem maddi hem manevi
desteğini esirgemeyen güçlü kadın düzenin çarpıklığını her vesileyle hatırlatan
sağduyunun sesidir adeta.
Kocasıyla devam
etmekte olan monolog sayesinde zaten narin kahramanımızın da uzun yıllar
boyunca kayınvalidesinin eziyetlerine maruz kaldığını, kocasının kısırlığı
ortaya çıkmasın diye başkasıyla ilişkiye girmesi sağlanarak doğurduğunu, böylece
erkeklik şerefinin kurtarıldığını anlarız.
Bu arada evi basan
silahlı bir adam tecavüze yeltenir, fahişe olduğunu söyleyerek
kurtulabileceğini tahmin eden
zeki kahramanımız saldırganın hakaretlerini sineye çeker, bir günahkâr olarak
öldürülmekten de kıl payı kurtulur fakat olayın devamı sanıldığı kadar basit
değildir.
Sabır taşı
Film, 1962 Kabil
doğumlu Atiq Rahimi'nin Türkçeye de kazandırılmış aynı adlı romanından
uyarlama. Rahimi eserine kazandırdığı teatral ruhla mesajını keskinleştirirken
Fransız sinema adamı Jean-Claude Carrière'in tecrübesinden de yararlanıyor.
Buñuel'le Gündüz Güzeli dahil olmak üzere birçok eserinde işbirliği yapmış olan
usta senaryo yazarı Sabır Taşı’na ilk etapta yabancılaştırıcı gibi gelecek,
fakat film ilerledikçe mesajını evrensel hale getiren bir ton kazandırıyor.
Karısının dile
getirdiği ve tutucu toplumlarda kadınlara asla yakıştırılamayan cinsel içerikli
itiraflara herhangi bir tepki veremediğinden kocanın sabır taşına dönüşmesini
izlerken, durum biz seyircilerin de manyakça bir haz almasına sebep oluyor.
Bakışmaya, okşanmaya, sevilmeye ve sevişmeye, mastürbasyon yapmaya ve orgazm
olmaya hakkı olduğunu fark eden
kadın anlattıklarıyla kocasının iflah olabileceği ümidini de sonuna kadar
yitirmiyor. Ne var ki zorlu gibi görünen ama doğal olan bu yolda kendisine bir
diğer savaşçı eşlik edecektir: Yakışıklı bir genç, kahramanımıza mutluluğu
tattırıp dişiliğini hissettirecek, mahrum olduğu tatmini duyumsatarak yaşam
gücünü kendisinde bulmasını sağlayacaktır.
Memleketine
dönmesi yasaklanan oyuncu Golshifteh Farahani'nin filmi sürükleyen esas unsur
olduğu aşikâr. Filmin sonlarına doğru iç sesine inanamadığında ikinci bir kez
tövbe etmek üzereyken gücünü toplayıp kükreyen bir hayvan gibi doğru yolda
olduğunu ifade ederken devleşiyor ve dünyanın tüm kadınlarına haklarına sahip
çıkma yönünde güç veriyor.
Fakat ne yazık ki
yıllardır savaş bölgesi olmaya devam eden
Afganistan'da ABD'den sonra NATO'nun icraatlarının da sonu gelmedi. Geçen hafta
11 Afgan çocuğunun ölümüyle sonuçlanan Kunar bölgesindeki hava saldırısı
memleketin barıştan çok uzak olduğunu bir kez daha teyit ediyor. (MT/AS)