Monday, October 8, 2012

Mazlumun dili bu değildir!


Umur Talu

“AB işlerinden sorumlu bakan” güzergâha dönüp bakarsa şunu görecek:
“AB işleri”ni birden önemli kılan süreç, “Onu bunu ezeriz” diyen yedi düvele karşı, Meclis’te “hayır” diyebilen, halkıyla en az yüzde 80 tepki koyan bir ülkenin eseriydi.
“AB işleri” on yıl kadar önce o tavırla, bir ülkenin, Meclis’inin ve elbette hükümetinin kazandığı itibarın neticesiydi.
Ezip geçene, yerle bir edene karşı; hedefte bir diktatör bahanesi de olsa, istilalara, işgallere tavır almış bir şahsiyet ile haysiyetin, egemenler değil, halklar nezdinde bulduğu saygı ve sevgi uzantısıydı.
Yoksa AB yine AB kaldı; sen yine burada kaldın.
Ama tarihe onurlu bir gün, onurlu bir tavır olarak geçti.

İstersek ezip geçeriz, yerle bir ederiz…
Mazlumların dili değildir.
Kaybettiğin çocuklarının acısının tek çaresi, tek cevabı tek arzusu da değildir.
Şahsiyetini, haysiyetini tek ispat vesilesi de değildir.
Ezip geçmek-yerle bir etmek; sömürgecilerin, emperyalistlerin, rejimler ile halkları ayıramayanların, halkları birbirine düşüren oyunları kavramak bir yana, içinde olanların, tarihin tüm acılarını kusanların dilidir.

Hele hele…

Bir tarafından kimi Arap hanedanlığının, petrol kirinin, İsrail hayalinin, ABD hesaplarının, etnik-dini hesaplaşmaların çekiştirdiği…

Bir tarafında İran, Çin, Rusya’nın yapıştığı bir yırtılma varsa…

Bunların lafını hiç etmeden, en zayıf halkayı ezip geçmekten, yerle bir etmekten bahsetmek öyle mertlik de değildir.
Elinde NATO şeyleri, belinde ABD silahları, İncirlik’te elin atom bombaları, Kürecik’te sırtına yüklenmiş füze kalkanı ile ezip geçmekten bahis yiğitlik de değildir.

Türkiye, halkıyla, Meclis’iyle, muhalefetiyle ve elbet sizin iktidarınızla da, 10 yıl önce başka bir şey anlatmak istemişti dünyaya.
Bakın, hatırlarsanız, esas mertlik, yiğitlik, haysiyet odur.
Bu yaralı, yarılmış, kanamış bölgenin ihtiyacı olan da odur.
Yoksa kana daha fazla kan ekle; buyur içinde otur!

Her şey gibi bunu da siz daha iyi biliyorsunuz ki, ABD’de bu oyunları prova edenler başta, kimilerinin sizden beklediği bu, ama hedefleri Suriye’den ibaret değil.
Esas dert, “Kasr-ı Şirin” içine kasatura saplanması. Çin’e kadar yarılması.
Filistinler, Lübnanlar, Afganistanlar… halkların çalınmış tarihi, gasp edilmiş umudu başka bahara bırakılırken, önce İsrail devletinin güvenliği ve güvencesi; sadece o da değil, ne diktatörlük sıfatı ne demokrasi hedefi münasip görülen kirli Körfez hanedanlıklarının rahatlatılması.
One minute bu değildi.
Eğer vara vara buraya varmışsa, egemen sizsiniz, ama bağışlayınız… Siz önce kendinizi ezmişsiniz, 10 yıl önceki kendinizi ve bizi yerle bir etmişsiniz!

Bakın, ABD ve bizim NATO, geçenlerde Afganistan’da 8 kadını öldürdü; 8’ini paramparça yaralı bıraktı.
Dilaram Köyü’nde, şafakta odun toplamaya çıkmışlardı.
Umudu bir katır odun, evladına mirası ateşinde bir kap yemek, hayattan beklentisi sadece o gün de yaşayabilmek olan 16 kadın.
Kimin umurundaydı; hangi NATO zirvesine, hangi tezkerelere, hangi misillemelere layık görülebildi?
Hangi infiallerin, hangi yerle bir etmelerin konusu olabildi?
Bu bölgenin esas acısı budur.
Nereden gelirse gelsin, ister kendi rejiminden, ister onu devirmek isteyenden, ezip geçilmesidir, yerle bir edilmesidir!
Bu tarihe yeni hevesler, bu dile yeni lügatler eklemenin lüzumu yok!
Mazlumun dili değildir bu.
Hepimizin böyle konuşmasını beklemeyin!