Umur Talu
“AB işlerinden
sorumlu bakan” güzergâha dönüp bakarsa şunu görecek:
“AB işleri”ni
birden önemli kılan süreç, “Onu bunu ezeriz” diyen yedi düvele karşı, Meclis’te
“hayır” diyebilen, halkıyla en az yüzde 80 tepki koyan bir ülkenin eseriydi.
“AB işleri” on
yıl kadar önce o tavırla, bir ülkenin, Meclis’inin ve elbette hükümetinin
kazandığı itibarın neticesiydi.
Ezip geçene,
yerle bir edene karşı; hedefte bir diktatör bahanesi de olsa, istilalara,
işgallere tavır almış bir şahsiyet ile haysiyetin, egemenler değil, halklar
nezdinde bulduğu saygı ve sevgi uzantısıydı.
Yoksa AB yine AB kaldı; sen yine burada kaldın.
Ama tarihe
onurlu bir gün, onurlu bir tavır olarak geçti.
İstersek ezip
geçeriz, yerle bir ederiz…
Mazlumların dili
değildir.
Kaybettiğin çocuklarının
acısının tek çaresi, tek cevabı tek arzusu da değildir.
Şahsiyetini,
haysiyetini tek ispat vesilesi de değildir.
Ezip
geçmek-yerle bir etmek; sömürgecilerin, emperyalistlerin, rejimler ile halkları
ayıramayanların, halkları birbirine düşüren oyunları kavramak bir yana, içinde
olanların, tarihin tüm acılarını kusanların dilidir.
Hele hele…
Bir tarafından
kimi Arap hanedanlığının, petrol kirinin, İsrail hayalinin, ABD hesaplarının,
etnik-dini hesaplaşmaların çekiştirdiği…
Bir tarafında İran, Çin, Rusya’nın yapıştığı bir yırtılma varsa…
Bunların lafını
hiç etmeden, en zayıf halkayı ezip geçmekten, yerle bir etmekten bahsetmek öyle
mertlik de değildir.
Elinde NATO
şeyleri, belinde ABD silahları, İncirlik’te elin atom bombaları, Kürecik’te
sırtına yüklenmiş füze kalkanı ile ezip geçmekten bahis yiğitlik de değildir.
Türkiye,
halkıyla, Meclis’iyle, muhalefetiyle ve elbet sizin iktidarınızla da, 10 yıl
önce başka bir şey anlatmak istemişti dünyaya.
Bakın,
hatırlarsanız, esas mertlik, yiğitlik, haysiyet odur.
Bu yaralı,
yarılmış, kanamış bölgenin ihtiyacı olan da odur.
Yoksa kana daha
fazla kan
ekle; buyur içinde otur!
Her şey gibi
bunu da siz daha iyi biliyorsunuz ki, ABD’de bu oyunları prova edenler başta,
kimilerinin sizden beklediği bu, ama hedefleri Suriye’den ibaret değil.
Esas dert,
“Kasr-ı Şirin” içine kasatura saplanması. Çin’e kadar yarılması.
Filistinler,
Lübnanlar, Afganistanlar… halkların çalınmış tarihi, gasp edilmiş umudu başka
bahara bırakılırken, önce İsrail devletinin güvenliği ve güvencesi; sadece o da
değil, ne diktatörlük sıfatı ne demokrasi hedefi münasip görülen kirli Körfez
hanedanlıklarının rahatlatılması.
One minute bu
değildi.
Eğer vara vara buraya varmışsa, egemen sizsiniz,
ama bağışlayınız… Siz önce kendinizi ezmişsiniz, 10 yıl önceki kendinizi ve
bizi yerle bir etmişsiniz!
Bakın, ABD ve
bizim NATO, geçenlerde Afganistan’da 8 kadını öldürdü; 8’ini paramparça yaralı
bıraktı.
Dilaram
Köyü’nde, şafakta odun toplamaya çıkmışlardı.
Umudu bir katır
odun, evladına mirası ateşinde bir kap yemek, hayattan beklentisi sadece o gün
de yaşayabilmek olan 16 kadın.
Kimin
umurundaydı; hangi NATO zirvesine, hangi tezkerelere, hangi misillemelere layık
görülebildi?
Hangi
infiallerin, hangi yerle bir etmelerin konusu olabildi?
Bu bölgenin esas
acısı budur.
Nereden gelirse
gelsin, ister kendi rejiminden, ister onu devirmek isteyenden, ezip
geçilmesidir, yerle bir edilmesidir!
Bu tarihe yeni
hevesler, bu dile yeni lügatler eklemenin lüzumu yok!
Mazlumun dili
değildir bu.
Hepimizin böyle
konuşmasını beklemeyin!
