 |
| Suriye özür dileyerek fiili tampon bölgeye teslim oldu |
Haziran
ayından itibaren Türkiye’nin angajman kurallarını değiştirmesi
karşısında herhangi bir ofansif adım atamayan Suriye, Akçakale olayından
dolayı özür dileyerek Türkiye’nin “fiili” tampon bölge oluşturmasına
teslim olmuş gözüküyor.
Suriye yönetiminin Akçakale’ye isabet eden ve beş Türk vatandaşının
ölümüne sebep olan olaydan dolayı Türkiye’den resmen özür dilemesi,
sınır bölgesinde fiili bir tampon bölge oluşturulmasına teslim olduğu
anlamına geliyor.
Suriye’ye Libya modeline uygun bir dış müdahalede bulunabilmek için en
önemli araçlarından biri olan “kurtarılmış bölge” olgusunun; “tampon
bölge”, “insani yardım koridoru” ve “uçuşa yasak bölge” gibi adlar
altında yaklaşık bir yıldır hayata geçirilmeye çalışıldığı biliniyor.
Şam’ın uluslar arası ve bölgesel müttefiklerinin direnci ve ABD ile
Batılı müttefiklerinin elini taşın altına koyma konusundaki isteksizliği
sebebiyle yaklaşık bir yıldır hayata geçirilemeyen “tampon bölge” ya da
daha doğru bir tanımlamayla “silahlı gruplar için güvenli bölge”nin
Şam’ın özründen sonra hukuken olmasa da fiilen oluşacağını söylemek
mümkün.
F-4 keşif uçağının düşürülmesinden sonra Türkiye’nin “angajman
kurallarını değiştirdiğini” açıklaması, Suriye’nin Türkiye sınırı
bölgelerinde hava kuvvetlerini kullanamamasına neden olmuş ve bu da
sınır bölgelerindeki güvenlik boşluğundan yararlanan silahlı gruplara
ciddi bir harekat alanı kazandırmıştı.
18 Temmuz saldırısına zemin yaratan ve silahlı gruplara kent
merkezlerinde alan hakimiyeti kazandıran bu durum, Suriye güvenlik
güçlerinin operasyonlarını kent merkezleriyle sınırlandırmasına neden
olurken ABD, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın sınır bölgelerini
silahlı gruplar lehinde etkili bir şekilde kullanmasının da önünü
açmıştı.
Şam yönetiminin Akçakale olayının sorumluluğunu üstlenerek özür dilemesi ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov[1]
aracılığıyla olayın bir daha tekrar etmeyeceğine ilişkin garanti
vermesi, hava kuvvetlerini hazirandan itibaren sınır bölgelerinde
kullanamayan Suriye’nin bundan böyle kara kuvvetlerini de
kullanamayacağı, dolayısıyla da silahlı gruplar için güvenli bölgenin
“fiilen” oluşacağı anlamına geliyor.
Halbuki, Rusya ve Çin’in direnci, Batı’nın risk almaya yanaşmaması ve
Türkiye’nin de tek taraflı olarak oluşturmaya güç yetiremediği “tampon
bölge” şimdiye kadar “hukuken” oluşturulamamış ve mevcut şartlarda bunun
oluşturulmasının imkansız olduğu da görülmeye başlanmıştı.
Öte yandan Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in operasyonlara bizzat komuta etmek üzere Halep’e gittiği[2]
yönündeki haberler, Suriye güvenlik güçlerinin silahlı grupların
Halep’teki alan hakimiyetine son vermek üzere büyük bir saldırı
hazırlığında olduğunun işareti olarak algılanmıştı.
Şam yönetimi, 18 Temmuz saldırısının ardından Batı’nın “kimyasal silah
sahibi olma suçlaması” karşısında defansif davranmayıp, “evet kimyasal
silahlarım var; ama bunu sadece dış tehdide karşı kullanırım” diyerek,
dış müdahale tehditleri karşısında ciddi bir caydırıcılık elde etmişti.
Ancak haziran ayından itibaren Türkiye’nin angajman kurallarını
değiştirmesi karşısında herhangi bir ofansif adım atamayan Suriye,
Akçakale olayından dolayı özür dileyerek Türkiye’nin “fiili” tampon
bölge oluşturmasına teslim olmuş gözüküyor.
Bütün bu gelişmeler, fiili tampon bölgenin Suriye’ye yönelik
etkilerinin kaderini de Şam yönetiminin geleceğini de büyük ölçüde
Suriye güvenlik güçlerinin silahlı grupların Halep’teki alan
hakimiyetine son vermek için başlatacağı muhtemel geniş çaplı
operasyonunun belirleyeceğini gösteriyor.
|