FEHİM TAŞTEKİN
Siyasetten
medyaya Suriye konusundaki malumatfuruşluk, psikolojik savaşın da etkisiyle
“Nerem düzgün ki” diyen devenin sabır taşını çatlatacak cinsten.
Çarpıklık
kendisini ‘Alevi’ diyen topluluğu ‘Nusayri’ diye tanımlamakla başlayıp
“Suriye’de Alevi azınlık rejimi var” ahkâmıyla sürüyor. Hep kaybeden taraf olan
ve bu yüzden dağlık bölgeye çekilip tarımla uğraşan Aleviler, özelikle Fransız
manda döneminden itibaren Sünni ve Hıristiyanların ilgilenmediği askerlik
alanında dikey yükselmeye başladı. Hafız Esad’la birlikte Baas içinde de
etkinleştiler. Zamanla Muhaberat ve orduda kilit yerlere gelseler de bu iki
kurumu şekillendiren Alevilik değil Baasçı ideoloji oldu. Suriye’deki kaynaklarımdan
edindiğim bilgiler ışığında nüfusun yüzde 12-13’ünü oluşturan Alevilerle ilgili
şu tablo ortaya çıkıyor:
·
Sünniler
Şam ve Halep’teki tüccarlık geleneğini sürdürürken şehirdeki Alevilerin en
önemli geçim kaynağı ordu. Hıristiyanlar özellikle Ermeniler kuyumculuk
sektörünü elinde tutuyor. Asker sınıfı Aleviler, tüccar sınıfı Hıristiyan ve
Sünniler ayrımının istisnaları da var.
·
Muhaberat
gibi yerler dışında tüm memuriyet kollarında Sünniler baskın. Hatta Alevi
bölgelerinde de Sünni kadrolaşma olgusu var. İçişleri ve Dışişleri
teşkilatlarında Sünniler yüzde 80 oranında baskın. İçişleri’nde hâkimiyet
İdliblilerde, Dışişleri’nde ise Deralılarda. Her iki kent de Sünni.
·
Ekonomiden
bürokrasi ve siyasete tüm alanlarda verilen güç savaşı Alevi iktidarını güçlendirme
adına yapılmıyor. Diğer kesimlerde de bu savaş mezhepsel güç mücadelesi olarak
görülmüyor.
·
Siyasette
Esadlar, ekonomide Mahlufların hakimiyetine rağmen Aleviler ekonomik açıdan
toplumun en alt tabakasını oluşturuyor. Köylerde tarımla uğraşan Alevilerin
Şam’da devlet çarkının nasıl döndüğünü bilen Rami Mahluf olma ve neticesinde
Syriatel gibi ballı ihaleleri alma
şansı sıfır.
·
Alevilerin
köylerinde görülen yol, su, elektrik, ilkokul, sağlık ocağı hizmetleri tüm
köyler için geçerli.
·
Meselenin
din boyutuna gelince: Diyanet’te Hıristiyan, Şiiler ve diğer kesimlerin
temsilcileri varken Alevilerin yok.
·
Türkiye’deki
gibi Suriye’de cemevleri yok. Birçok köyde minareli küçük mescitlerde ibadet
ediliyor. Mescitler genellikle din adamlarının türbelerinin yanında yapılıyor.
Genelde ibadeti evde yaparlar. Namazlarını Caferi esaslara göre kılarlar.
Beşşar Esad da camiye gittiğinde Sünniler gibi namaz kılıyor.
·
Devletten
dini yapılar ya da öğretim için maddi yardım almayan tek kesim Aleviler.
·
Devlet
Sünniler ve Hıristiyanlar için yeterli nicelik sağlandığında cami ve kilise
inşa ediyor. Ama bu kural Aleviler için geçerli değil. Bu konuda Alevilerin
durumu Türkiye’den farksız.
·
Okullarda
din derslerinde Sünni müfredat geçerli. Bu durum Alevilerin yoğun olduğu
yerlerde zaman zaman tartışmalara yol açabiliyor. Yine de devlet Hıristiyanlara
tanıdığı kendi dinini kendi öğretmeninden öğrenme hakkını Alevilere vermiyor.
·
Piyasada
Alevileri ‘zındık’ ya da ‘kestiği yenmez’ ilan eden kitapların satışına da engel yok!
·
Suriye’deki
Aleviler namaz kılar, oruç tutar, yılda birkaç kez kurban keser, zekat
verirler. Hacca gidenleri de vardır. İçkiyi haram değil mekruh sayarlar.
Bu verilerden
çıkan sonuç; Aleviler, Baas rejiminden sanıldığı kadar himaye görmedi. Rejimdeki
Alevi ton buyken Hataylıların Alevi olmaları nedeniyle Suriye’deki krize
hassasiyet gösterdikleri tespiti ne kadar doğru olabilir? Hatay’da Alevi
toplumunun önde gelen isimlerinden birine Suriye duyarlılığının nedenini
sordum, yanıt hisli ve dokunaklıydı: “Baas rejiminden önce Aleviler daha
görünür haldeydi. Rejimin laik karakteri öne çıkıyor. Oradaki Alevilerle
bağımız yok. Biz savaşa karşıyız, ölenin Sünni ya da Alevi olması ne fark
eder?”
Sözün özü;
Türkiye’den yapılan mezhepçi okumanın Suriye’de karşılığı yok. Ne var ki birkaç
yıl öncesine kadar ‘Sünni misin, Alevi mi’ sorusunun yadırgandığı hatta
ayıplandığı çok dinli ve mezhepli Suriye’de 18 ayı geride bırakan iç çatışma
toplumu ayrıştırdı. Krizin lanetli mirası da bu.

