GÜNDÜZ VASSAF
Zafer sarhoşları
bir sonraki dünya savaşının temellerini attı. Bütün savaşlara karşıyım çünkü
bütün savaşlar insana karşı.
Türkiye savaşa hazır mı?
Aklımda 3. dünya
savaşının eşiğine geldiğimiz Küba füze krizinde ABD’nin genç başkanı Kennedy
ile Kruşçev arasındaki mektuplaşma. Sovyet lideri, Kennedy’ye seslenir, “Aman
Sayın Başkan” der, “ikimiz de savaş gördük. Ne menem bir şey olduğunu biliriz.
Başlatması kolaydır. Durdurmaya gelince, ikimizin de gücü yetmeyebilir”.
1. Dünya Savaşı güzel bir temmuz günü başlamıştı.
Meclisler toplandı. Kendilerinden emin politikacılar, “Evet” diye parmak
kaldırdı. Savaş karşıtlarını sorumsuzlukla, vatan hainliğiyle suçladı. Askeri
cepheye yolladı. “Noel’e kalmaz, ailelerinizin yanına dönersiniz” dendi. Araya
dört yıl ve 20 küsur milyon ölü girdi. Atlas Okyanusu ötesinden ABD müdahale
etmese savaş sürüp gidecekti. Savaş bittiğinde kazananlar da kaybetmişti.
Galipler
mağluplardan tazminat aldı.
Zafer sarhoşları
bir sonraki dünya savaşının temellerini attı.
Bütün savaşlara
karşıyım çünkü bütün savaşlar insana karşı.
* * *
Bir mıh bir nalı
kurtarır
Bir nal bir atı
Bir at bir
komutanı
Bir komutan bir
orduyu
Bir ordu bir
ülkeyi kurtarır
Türkiye savaşa
hazır mı?
Soruyu tersinden
soralım:
Savaş kararı
vereceklerin atı, atın nalı, nalın mıhı ne durumda?
Komutan atının,
nalının mıhının farkında mı?
Kuşkum var.
Kuşkum var çünkü
büyük düşünüp çılgın projeler üretmekten, dünyada sesini geçirir bir ülke
olmayı düşlemekten normal bir ülke olmayı yadsıyor, günlük yaşamın idamesi için
gereken sıradan işlerle uğraşmayı kendimize yakıştıramıyoruz.
Büyük düşünme
patolojisinin vardığı nokta, ülkenin her kademesinde atın nalının mıhının
farkında olunmaması.
Sade devlet mi?
Bizler de büyük
düşündüğümüzden gözümüzün önünü göremez olduk. Görmedikçe de tökezliyor, günlük
sorunları ırgalamıyor, tepkisiz kalıyoruz. Tepkisiz kalmayanları da “Adam sen
de. İşine bak. Bunlarla uğraşılır mı?” diye küçümsüyoruz.
İşte büyük
sorunlar için yürüyüşler yaptığımız, her gün ayağımızı yere bastığımızı
sandığımız Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi. Yıllardır mayın tarlası gibi. Girdili
çıktılı taş tümseklere takılıp düşen; parmağını, bacağını kıran, orası burası
kanayanların haddi hesabı yok.
Beyoğlu Belediye
Başkanı’nın da gözü yükseklerde olmalı ki dünyanın en işlek yaya yollarından
birini doğru dürüst döşemekten aciz.
Farkında
olmayabilir mi? Otomobilinden inip hiç yürümedi mi? Bari kendisini ilgilendiren konuları
gazetelerden takip edebilse. İki yılı geçiyor Radikal gazetesi fotoğrafla
İstiklal Caddesi’nin yıkık dökük halini
görüntüleyeli.
Ülkenin en büyük
şehrinin en işlek yaya yolunu düzeltmekten, nalın mıhını kurtarmaktan aciz
Türkiye savaşa hazır mı? Bari
büyük düşünüp Taksim’i yıkacaklarına küçük düşünüp İstiklal’i kurtarabilseler.
